Yaşamı eledim
Süzdüm en ince eleklerde
Yoğun bir tortu
Bağdaş kurdu kabın dibinde
Rengi boz bulanıktı
Tadı kekremsi
Özne, sevgiliyse şiirde
Günebakan çiçeği olur dizeler
Yönelir sevgiliye
Vatan,
Bir avuç toprak mıdır sadece?
Nilüferler suyu,
Beni duyuyor musunuz yavrularım?
Yılların özlemiyle sesleniyorum size.
Şu anda sizler kimbilir nerede, nasıl ve kimlerle?
Ne de çabuk geçiyor seneler.
Sanki dün gibi anımsıyorum;
Bir türkü vardı hani;
”Gam için mi doğurdun garip anam sen beni? ”
Dilime dolandı da sabahtan, sen düştün gönlüme
Doğuştan talihsiz bebeğim, sessiz meleğim.
Aynı karında yattığım, aynı kanı taşıdığım
Canım kardeşim Ali’m.
Kuşlar..Ahh..kuşlar, küstüm size
Konmayın bundan sonra pencereme
Yıllardır bakıp gözlerime
Yürüyemeyeceğimi bile bile
Yalan söylediniz bana, niye? ...
O saf çocuk değilim artık,
Evde büyük bir telaş vardı,
Üç gün sonra bayramdı.
Börekler açıldı, sarmalar sarıldı,
Hazırlıklar hemen hemen tamamdı.
Elbisemin kumaşı keten ve desenli,
Üzerinde yelkenli resimleri,
Bu gece
Ay saklanmış bulutların ardına
Belli
Bir kabahati var yine...
Uzanıp
Yıldızlara dokunurdum penceremden
“Yıldızları topladım gözbebeklerinden
Saçlarının her bir teli ipekten
Öksüz bir çocuğum senden ayrıyken.
Sensiz geçen günlerimi yok saydım
O yüzden bak büyümedim meleğim
Günleri say, yakında döneceğim.”
Çanakkale’ m mahşerdi, kandı, baruttu,
düşman çoktu, silahlar ateş kustu, ağu kustu,
tıbbiyeliydim, yaşım 19 du
zulüm tezgahlarında ölüm pusu kurdu
başım Kanlısırt’ ta kaldı
bedenin Şarapnel vadisi’ne uçtu
Burası, Urla’ ya bağlı bir balıkçı köyü. Sessiz, sakin bir yer. Henüz okullar kapanmadığı için evler yeterince dolu değil. Bizim gibi “ununu elemiş, eleğini duvara asmış” kafa dinlemek isteyen birkaç yazlıkçı ve bir kaç aile de yerli var. Koyun, denizi ve balığı eşsiz.
Bu sabah erken kalktık. Balkonlar yıkandı, bahçeler ve yol sulandı, kahvaltıdan önce Atatürk’ lü bayrağımız kapıya asıldı. Tam o sırada uzaktan duyduğum onuncu yıl marşıyla heyecanlandım. Akkum sakinleri geleneksel milli bayram kutlaması için sahilde toplanmıştı. Durur muyum? ... Hemen katıldım bu coşkun gruba. Biri, engelli arabasına hastasını koymuş çıkmış yola. Bir genç hanım bebek arabasına atmış altı aylık bebeğini, korteje katılmış. Çelenk taşıyan gencin birinin Türk değil de, sitemizde yaşayan bir Alman olduğunu görmez miyim? Giymiş kırmızı tişörtü. Besbelli bayrak niyetine… Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu tabloya bakınca binlerce soru hücum etti zihnime, birilerine sormak için. Sadece yutkundum, yutkundum.
Limandaki Atatürk büstümüze onuncu yıl marşı eşliğinde yürüdük. Çelengimizi sunduk. Ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı. Ses düzeneği harikaydı. Sunucu iyi hazırlanmıştı. Günün anlam ve önemini anlatan bir konuşmayı asker emeklisi bir ağabeyimiz yaptı. Bu Vatan kimin şiiriyle sözlerini bitirdi. Ana sınıfından bir minik, şiir okudu. Sonra mikrofonu bana uzattılar. Bir emekli öğretmen olarak bu davetten onur duydum. Bu seferki farklı bir kutlamaydı. Belki katılımcılar da birbirlerinden çok farklıydılar. Fakat tek ortak yanları vardı. Vatanı sevmek…
Ve onlara şöyle seslendim:
Şair diyor ki: “ O güzel insanlar, güzel atlara binip gitmişler ”
Gördüm ki gidenler sadece atlar. Hala o güzel insanlardan bazıları aramızda. İyi ki varsınız…
seni düşünüyorum ıssız bir kuyunun dibindeymişim gibi çıkamıyorum bir türlü kuytu dereden tek başıma yolumu bulamıyorum çalıların arasında üşüyorum ve seni düşünüyorum...
bağcılar çilingir
http://www.bagcilarcilingir.net/
Canımmm melek annemmmmm
15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE BİRLİK GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN :))
https://www.youtube.com/watch?v=maTeCQo9jUg
Emre Aydın - Sen Gitme