Bir ateş dansı değil mi yüreğimizin oynadığı,
bir sevda yumağı değil mi çözüldüğümüz,
bir paket değil mi saklandığımız sevgi
ve bir rüzgâr değil mi savrulduğumuz hayat...
Daha ne isteyelim aşk,
AZ BİRAZ BEKLEMEK, BEKLEYİŞ BU HAYAT.
BELKİ DE BİRAZ GEÇ KALIŞ.
Oralarda sabah nasıl oluyor, bir de geceler? Ey can.
Seslerimi duyurmak bu yazdıklarım.
Göçtük,
zamanın gölgesinde,
durmayasıya,
duramayasıya göçtük…
Her gecenin sabahına,
Kabuslardan, rüyalardan sıyrılarak,
Bir anda tüm yaşamımız altüst olmuş, şaşkınlıklarımız başımızı darmadağın yapmış, bir anda gelecek korkusu sarmış olurdu içimizi...
Aramızda bundan böyle yarın yok ama dün vardı...
Ama gene de sen olmayacaktın o yarında... Belki de yarınlarda…
Hep vedalar eksik kalır, nasıl ki ilk defa sevdim seni diyememişsen, demek istesen de dememişsen, hayatının sonuna kadar da bekleyemezdin...
Ve günün birinde haykırırsın sevdiğini ama veda edemezsin bilmemeli dersin, istemezsin bilmesini, kayıp kentlerin sokaklarında sessizlikle kaybolursun,
Ben senden ayrılmak kopmak istemiyordum yar…
Ben seni içime oturttum…
İçime bir kere oturmuş olan seni unutamadım…
Ve
Kimin ardından nereye gidiyorsundur, bilinmez, sadece kaçmak ve her gün üzerinden atladığın çukurlardan kurtulmak istersin…
Ve bir başka kentin sınır tabelasını gördüğünde burada kaç kişi yaşar onu düşünürsün ki orada gördüğün rakamın üstünden çok yıllar geçmiş, çok daha kalabalık olmuştur O şehir… Oradaki insanlarla. Ve oradaki insanların hasretleri, acıları, senden az mıdır ki aralarına katılırsın bir kalabalıklık sen de yaparak…
Bir başka doğar başka bir şehirde güneş...
Çoğu kez sis perdeleri gözlerine doğru doluşur, çoğu kez sesler yabancıdır ve çoğu kez yalnız sana, yalnız senin tekliğindeki yalnızlığa doğar sanırsın güneşi…
Hadi biri çıksın, senden başka biri sevsin beni diye düşündüğünde ise, kendini düşürmek istersin imkânsızlığın pencerelerine…
Bir ney sesi ile hep bir yerlerde birileri ağlar sanırdım...
Hep birileri için ağlardım ben de...
Hep birileri ağlarken bırakıp gitti beni ve ben o giden için yıllar yılı hep ağladım...
Sonralar usul usul gülmeleri öğrenmeye çalıştım, bazen güler gibi oldum, bazen de güldükçe tekrar ağladım, neden güldüğüme...
Uzaktan bir şarkı sesi ile hep yüreğim zıpladı, gülemeden, ağlayamadan, o sesin tınısında kayboldum ama gene de ağlamalardan, hıçkırıklardan vazgeçemedim...
Uzakların efsunuydu belki de içimi büyüleyen, belki de aklıma gelen o yüzdü beni öksüzleştiren, korkuların pervazları sökülmüştü sanki, umutlar bağlar arasındaki kurumuşluğunda savruldu, yine de susturamadım yüreğimin inlemelerini...
Yel değirmenlerinde eziliyor yüreğim,
umutlarım asılı kaldı rüzgar gülünde.
Döndükçe dönüyor savrularak,
kulaklarımda ezilen yüreğimin uğultusu.
Bedenim savruluyor ruhum uçuşuyor,
Kaybolmuş düşleri saklardı kayıp şehirler,
gölge kovalamacası başlardı bu kayboluşlarda, hüznün gizlendiği sabahları yaşatırdı kayıplıkta doğan güneş, üç sevgi sözcüğü iletti bu doğuşla ama önce acıyı tarif et dedi sonra anlardın sözcüklerle kaleler yapmayı...
Önce sevileceksin, sonra da çok seveceksin, çok sevince de öğrendiğin acıyı tadacaksın, derken de rüyalarına gömdüğün her şeyi arayacaksın hayatta, bulamayacaksın ki işte o zaman zıplayacak acılar beyin diplerine... Kayıp şehirlerin ışıkları batacak göz diplerine kurumakta olan yaşlarla...
İşte o zaman pişman değilsen ki sevmenin sonsuza yaşayacağını öğreneceksin, derken sadece gözlerini kapatıyordu bunları dinlerken...
Tek nefeste söylediği tek cümle vardı, çoktan öğrenmiştim, bunu derken bile ıslaklık çene kemiklerinde raks ediyordu... Ve güneş kızıl ışığını vurduğunda alnına, tuhaf bir gülümseme belirdi gözaltlarına uzayarak, tereddütsüz “ben zaten çok sevmiştim” dedi...
Sana boş bir sayfa bırakacağımı söylemiştim.
San’ki bu sayfa boş.
Boşa geçen bir yaşam gibi.
Hayatımın da boşta olduğunu bilerek GİT, GİT.
SEVGİYE AÇIK MEKTUP DİYEBİLİRSİN,
çok çok güzeldi yine...
Duygular içten ve samimi,duygular yüreğin derinliklerinden süzülüp gelmiş ve özenle serpiştirilmiş mısralara..Beğeniyle okudum,kaleminizi kutluyorum..
m