Bir tepe, yokluğun ve anılar...
Gözlerim kurulmuş tepenin yamacına.
Duraklar yine kalabalık
İnsanlar yine olabildiğine umarsız,
Ellerim yine aynı masada
Ve önümde iki bardak çay...
Sen daha görmedin sevdiğim
Karanlık iklimlerden koparıp
Benevşeli mektuplara gizlediğim
Kadim hüzünlerimi...
Hilkatine ayrılık gizlenmiş munis bir aşkın
BİLMESEM
Bırak ayak izlerini,
Ben ararım seni…
Ardında bıraktığın yokluğunu
Dikerim yüreğimle ilmek ilmek…
Köhne geçmişimi bıraktım kaldırımlara.
Akbaba nidalarıyla beni bekleyen
Bütün darağaçlarını öldürdüm avuçlarımda.
Düşürdüm ayaklarımdan
Beni düşürmeye çalışan uçurumları.
Kimliksizliğimi intihar ettim
Ağladıkça kanayan bir yağmur var içimde.
Ayakları birbirine dolanmış prangalarımın.
Kördüğümler bağlamış kuytularımda hüzünler.
Avazımda sustukça çoğalan vaveylalar
Adın dolaşır zulmün duvarlarında.
Kentin gözlerinde körlüğüm,
Her akşamın uyanışında
Soluyor renkleri yüreğimin.
Akşam bahanedir yüreğime
Düşüyorum yine yokluğunun zindanına.
Her an büyüyen bir hüznü
Yazıyorum mektupların dilinden
Ben gittim varlığından
Sen vazgeçtim sandın
Oysa sen yoksun diye
Bütün yalnızlıklarımı hapsettim odama
Kimseler yoktu gecelerin uğultusunda
Kumbaramdaki pulsuz mektuplar vardı;
Kağıtlara sığmayan bir ayrılığın
Kıyısında demlendi yüreğimiz;
Mendillerin kurutamadığı hüzünlerde...
Kumbarasında bozuk umutları
Biriktirmiş bir sevdaydı bizimkisi.
Ne sözleri unutabildik ne anıları;
Ayrıldık sevgilim
Dilimiz ölesiye suskun artık
Ve yolumuz ölesiye uzak...
Ayrıldık işte yâr
Geride kocaman bir sensizlik kaldı.
Sonu gelmez ızdıraplar
“İnsan ne ile yaşar? ”sorusuna en güzel cevaplardan biri Tolstoy’dan… İnsan Rabbinin yüreğine koyduğu sevgi ile yaşar. Bize her ne kadar hayatta kalmamızın sebebi kendi çabalarımız gibi gözükse de onları yaşatan sadece sevgidir. Kim yüreğinde sevgi taşıyorsa o Allah’tandır ve Allah o kişinin yüreğindedir. Çünkü varlığın sebebi sevgidir. Sevgi bu kadar değerliyken biz neden sevmeyelim?
Gece geç girildi yatağa. Sabah erken kalkmak zorundasın. Saçlar karışmış, gözler mor patlağı, kavga etme arzusu hat safhada… Geç kaldın ya derse; sanki onun içinmiş gibi çabaların, bir günaydını esirgersin annenden. Dikkat et kapı çarpmasın; çünkü çarpıp çıktığın kapılardan geri döneceksin. Bak ne güzel kar yağmış. Her adımında asfalt inliyor be. Günaydın de kaldırım taşlarına, yaşlı amcaya, simitçi çocuğa. Geç pamuk ağaçların altına, bir karda sen yağdır kendine. Bugün senin günün olsun. Eğil, avuçla karları ve kartopu yap en yakın bulduğuna tebessümlerle yapıştırmak için. O parktan git bugün dershaneye. Biraz bekle, o güzelliği çek içine her nefeste. Küçük bir ağaca bak, birde karşında duran ulu çınara. O çınar olabileceğin günü düşle heyecanla. Bugün yüreğine öyle güzellikler koy ki, gönlünün güzelliği yüzünden damlasın. Çifter çifter çık merdivenleri. En önemlisi sınıfa, kocaman, sıcacık günaydınlarla, selamlarla gir. Bugün farklı; bugün kar yağdı sıkıntılara, monotonluğa, yapmak istemediklerine… Gün senin günün… Bu ödülü hak ettin. Şimdi çık dışarıya ve arkadaşlarınla deli gibi kartopu oyna. Korkma, üşütmezsin muhallebi çocuğu… Doya doya fotoğraf çek, yeri kaydır ayaklarından ama dikkat et uçma!
Bugün sev kardeşim. Gün senin günün… Başarı istiyorsak, rahatlıkların elinden tutmuş yolları istiyorsak, Cennet’i istiyorsak sevmeliyiz, iman etmeliyiz. “İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz; sevmedikçe, yüreğinizde sevgi taşımadıkça da iman etmiş sayılmazsınız.” O halde ne duruyorsun? Dedim ya sev kardeşim, sev…
Özge Gür
Siz benim cocuklugumdunuz ne guzeldi sizin bizi. Okuttugunuz yillar simdi hepinizi arar olduk hayatimizi bi hic ugruna mahvettik ve sonunda sizi buldum cok aradim sizi hala unutmadim canim hocam dilara doygun insllah yorumu mu gorup bana donersiniz sizi cok. Ozledim?
Çok güzel şiirleriniz var Hocam