Balkonuma nar çiçekleri düştüğü zaman vazgeçtim seni sevmekten.
Hep bir aldatilmisligin içindeymişim meğer.
Senelerce dağ gibi bir yalanı yaşamışım.
Küçükken tuzlanan bebeklerden değildi
Zeytinyağına yatırmışlar Onu.
Ondandır kırkımdan sonra bilmem sarının hangi tonuna boyadı ömrümü.
İki bin yirminin en uzun gündüzü olsun bugün
Ki geç başlasın pazar sorgusu
Kürtçe çayımı içerken
Makamına uygun okunsun mezmurlar
Ve sevdiğlime ne yapıyorsun diye sorsunlar
Ölünün ardından tutulan yastayım.
Kaç sela daha işitecek kaç defa o makamda hüzünleneceğim
Penceremi her açışta siyah giyen insanları görüyorum
İnşaatı tamamlanmamış camiden bile saba makamını duyuyorum
Mevtayı taşıyan erkekler şimdi nerdeler?
Rüzgarlı havalarda etekleri açılmasın diye eteklerini tutan kadınlar nerede?
Sirtima horguc
Boynuma kement
Birakin kopsun kiyamet
Kalbime ket
Omrume set
Birakin kopsun kiyamet
Ne kadim bir sevgiydi senin ki
Bogazima kadar batmisken mile
Yusufcugun alnıma degmesindeki umut gibiydi
Vız geliyordu hayatta ıskaladiklarim
Sen de damarlarımdaki serum
Ben diyeyim mülteci kampında yayılan hastalık
Bende kahve sende anason kokusu
Sandaletlerim var diye senin ayakkabılarını giyip yağmura bırakmıştık kendimizi
Ama hep eksik bir şey vardı gecede
Her gece gördüğüm düşler
Uyanıkken yaşadığım kabuslar yetmezmiş gibi
Uykuda da karabasandı hayat.
Seziyorum.Bir süre sonra bırakılmışlık kokacak ellerim,dudaklarım.İçimdeki senden mi yoksa yaşlandığımdan mı bilmem insanlarla aramdaki uçurum büyüdükçe büyüyor.
Evinin sigara kokusu sinmiş yastıklarını,sırrını hala vermediğin çayının tadını, gitmek zorunda olduğum kısa zamanlarda kokun üzerimde kalsın diye sana sıkıca sarılışlarımı özlüyorum.Felaketimizi özlüyorum.Aslında ne kadar yalnız olduğumuzu düşünüyorum.Severken,içerken,konuşurken,
özlerken,susarken,sevişirken hepsinde yalnızız.Sence Adem mi zorlamıştı Havva’yı yasağa, yoksa Havva zaten haram mıydı Adem’e.Kendince kendine ait bir dünya yaratıyordu Adem.Kelebek dedi Havva korkarak.Kelebek ve mum.Sonra şeytan girdi araya kasılarak.Zafer kazanmışlığın sarhoşluğuyla.Ne haram kaldı ortada ne de yasak.Yıkılan tabular üst üste yığıldı,yakıldı.İçimde seninle ilgili karar veren iki zat var hala.Birini idam gelince asılacaklar listesinin başına koydum,diğeri evimin baş köşesinde.İdam edilecek zat erken gelmiş yaz sıcaklığı derken sana diğeri güneşin ısıtamadığı İskandinav kentlerine benzetirdi seni.İki zatta acı çekiyor,ikisi de birbirinin acısını anlamıyordu.Ben İstanbul gibi hem ölümü hem yaşamı hissediyordum.Zaten bu kentte gerisini düşündürmüyordu insana.Göz göze gelmek göze almaktı ya hani o evreyi çoktan geçmiştik biz.İçerimde sevdiğim dışarıda hiç kimsemdin.Birbirimiz hakkında o kadar az şey biliyorduk ki.Sen sormaya cesaret edemiyordun ben sorsamda cevap alamıyordum.Birbirimizin hayatlarının nöbetçisi olamayacak kadar yasaktık.Artık yazmaya başlamıştım.Yazmak diriliği sağlıyor aynı anda öldürüyordu.Sana sorduklarımı yazılarımda cevaplıyordu idam listemin başındaki.Diğeriyle sevmelere giderdik hep.Ama martta ağlamayı da bilmeliydi insan.Listemin başındakinin en iyi öğrettiği şeydi bu.Bu aralar öksüz şiirlerin sahiplerini arıyorum sümbüli havalarda.Sende yitiyorsun.Şairlerin hepsi mi karanlıktı? Onları okudukça sen aydınlanıyorsun.Okudukça yitiyorsun.Ne kadar acul davranıyordu bana hayat.İki zatı dinleyip karar vermek o kadar kolay mıydı? İdamlık zat hep kuşkucu diğeri tedirgindi.Tedirginliği doğal sayıyor diğerini bağışlayamıyordum.Dedi ki idamlık olan vücudu üstü başı her yeri zehir.Zerk edecek diğerleri gibi ve senin yazdıklarında öksüz kalacak.Tek farkın senin yazdıklarını arayan kimse olmayacaktı.Gerçekten bu kadar mı kötüydü? Katil olmaktan korkmaya başladım.Biraz daha az konuşsa…Zaten idam edilecekti.
Senden gitme vaktim geldi.Evine serdiğim tüm yaşamımı topluyorum yavaşça.Yorganının üstüne bıraktığım sevmelerin,kırmızı koltuğunda bıraktığım anılarım,kelebek ve mum.Reddi miras eylemezsen sana bırakıyorum.İdam edileceğin son arzusuydu bu.Şairlerin karanlık dünyasında kaybolmaman dileğiyle...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!