Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi (Öyküsü)
Yıl 1973 bir güz dönemi. Yaprakların rengârenk şekil aldığı bir dönemdi. Sararan yapraklar duygu dolu ifadeler sergiliyordu. Öyle bir mevsimdi ki ileriki günlerde kışın gelişini haber veriyordu. Güneydoğu’nun göl kenarında küçük bir köy vardı. Bu köydekiler genellikle akrabalardı. Erkekler hep askere gitmeden evlendiriliyordu ve Mehmet dayı da askere gitmeden evlenmişti. Dört çocuğu vardı. Karısı Halime Teyze yine hamileydi. İşler çok ağırdı köy hayatında. Yoksulluk bir yandan, derken Mehmet dayının askerlik günü geldi. Bir taraftan çocuklarını düşünüyor, içine oturan bir kaygısı da eşinin hamileliği. Dört çocuk nasıl bırakırdı. İş vatan borcu olunca göğsümü gere gere giderim, vatana canım feda diyerek kendini teselli ediyordu. Köydekiler askere gidecek gençlere her gün bir evde yemek veriyor dualar okuyorlardı. Son gün köy meydanında, tüm köylüler toplandılar. Köyden askere giden beş genç vardı. Kurbanlar kestiler, sac kavurmaları, pilavlar yapılıp herkese sofra açıldı. Yenen yemeklerin ardından, yemek duası okundu ve askerlere halay eşliğinde eğlence yapıp moral verdiler.
Ertesi sabah erkenden köyden ilçeye giden askerler ayrı ayrı yerlere birliklerine teslim olmak için yola koyuldular. Mehmet dayı hem gidiyor hem de hamile olan eşini düşünüyordu. İçinde bir burukluk vardı. Çocuklarının ailesiyle birlikte olduğuna da seviniyordu. Beni aratmazlar diye içinde düşünerek gidiyordu. Yol kenarlarında gördüğü çocuklar hemen içini hoplatıyor, yavrularını gözünün önüne geliveriyordu.
Geride kalan Halime teyze için için ağlıyordu. Gözyaşlarını evdeki kayın pederi ve kayın validesi görmesin diye evin bahçesinde oyalanıyor, çocuklarına bakıyordu. Zor geçen hamileliği onu epeyce yıpratmıştı. Üzüntülerini içine saklıyordu büyüklerinden utandığından. Mehmet dayı daha yirmi iki günlük askerken bir gece Halime teyzeyi doğum sancısı tutmuştu. Ne yapacağını şaşırdı. Evdeki büyüklerden de utanıyordu. Uzunca bir çabadan sonra görümcesi Ayşe’yi dürttü. İşaret ederek bebek geliyor dedi. Ev halkını uyandıran Ayşe, yakınlarda ebe anaya haber verdiler. Çabucak gelen ebe ana, “koşun hazırlık yapın bebek geliyor” diyordu. Bir müddet sonra bir ağlama sesi duyuldu. Gelen bebek ağlıyordu. Bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Diğer dört çocukların üçü kız biri erkekti. Çocuk sayısı beşe çıkmıştı.
Halime teyze doğum yaptığı günden beri bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Sürekli ağlayan bebek ailede herkesin huzurunu bozmuştu. Çünkü bir odalı evde oturuyorlardı. Günler geçiyor bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Doktora götürmeye karar almıştı aile fakat köyden kente gitmek çok zahmetli bir işti. Loğusa bir anne ne yapsın? Havalar soğumaya başlamıştı. Yol uzaktı ve tek seçim trenle gidilecekti. O vakitler kara tren vardı. Halime teyze kayın pederiyle yola koyuldu. Hem utanıyor hem de ağrılarından dolayı acı çekiyordu. Yol epeyce uzundu. Nihayet yol bitti, hastaneye vardılar. Bir müddet sıra beklerken bebek hiç durmadan ağlıyordu. Dışarıda sesi duyan doktor durmadan ağlayan çocuğu alın içeri demişti. Doktor muayeneden sonra bir takım tetikler istedi. Bu tahliller yapılıp sonuçlar alıncaya kadar akşamüstü olmuştu. Bir yandan geri eve dönememenin kaygısı diğer yandan bu yirmi günlük bebekten bu kadar işlemler. Ne oluyor diye Halime teyze kaygı edip duruyordu. Sonunda sıra onlara geldiği zaman doktor hiçte iç açıcı şeyler söylemedi. “Hanım çocuğunuzun doğuştan kalbi delik” derken Mahmut dede ve Halime teyze sanki tepelerinden sıcak su dökülür gibi oldular. “Peki, doktor bunun tedavisi nasıl olacak bizim ailede hiç kalp rahatsızlığı yok”...
Gel kalan kalan
Derdim vardır için için sızılar
Sılada bir bekleyenin başka neyi var
Garip olan vatanını arzular
Nerde kalan mavi gözlüm, gel kalan kalan
Ne zaman geleceksin diyorsun bana
Yarın değil, başka birgün gelirim sana
Resimler yolladın mektuplarla bana
Yarın değil, başka bir gün gelirim sana
Yaşıyorsun benim kalbimde
Kar Altında Kaldı Şehidim
Yurdumun güneşi karla güzeldir
Karların altında kaldı şehidim.
Vatan savunması er’le güzeldir
İsmini son olarak İstanbuk koymuşlar.
Sanatkarlar hünerlerini gösterip süsleyip durmuşlar.
Tarihin en gözdesi şehir yapmışlar
Arkasından çok..şiir'ler şarkılar yazmışlar..
Ninniler söyleyerek çocuklar uyutmuşlar
Bugün'de dünya ülkeleri boğazıyla tanımışlar
Sen bensiz uzaklarda,bense sensiz
Buruk bir hasret yaşıyorum yüreğimde
Biliyorumki seninde yüreğin benimle
Elbet sabredersek mutluluk gelir beraberinde
Sende şaşmıyormusun? kendine bu nediye
Meleklerden uzağım onları göremiyorum
Onların huylarını da bilemem soramıyorum
Sesleri çok güzel olmalı, onu da duyamıyorum
Ama ben sana meleğim diyorum
Onların haklarında konuşmak riskli olur
Maviye -1
Gözlerini kapat,
Ve görme hiçbir çirkinliği
Tüm dünya gözlerini açsın,
Ve bu güzelliği görsün
Ben seversem dilimle değil, kalbimle severim
Ben seversem yağmurla değil, güneşle severim
Ben seversem denizlerle değil, okyanuslarla severim
Ben seversem dikenlerle değil, güllerle severim
Ben seversem kırarak değil, severek severim
Özlüyorum şimdi senden bana kalan tek şeyi;
Hatıraları...
Ne güzeldi sahilde yalın ayak yürümek seninle...
Seninle ay ışıgını dalgaların sesiyle izlemek ne güzeldi...
Derin bir beste misali okşardı kulaklarımızı...
Rüzgar,hafif esen rüzgar...okşardı yüzümüzü...
şiirinizi biraz daha türkçe ile güzelleştirebilirdiniz sadelik bakımından iyi ama çok sade. anlatılanları ya çokçabuk anlayıp küçümsedim yada hiç anlamadım. medeni cesaretinizi tebrik ederim
şiirinizi biraz daha türkçe ile güzelleştirebilirdiniz sadelik bakımından iyi ama çok sade. anlatılanları ya çokçabuk anlayıp küçümsedim yada hiç anlamadım. medeni cesaretinizi tebrik ederim