Çukurova’mızdan Bir Sanat Yıldızımız Kaydı, OZAN Nezir KAYA, Bir Haftadır Kalp Krizine Bağlı Yaşam Mücadelesi vermekte idi. Çukurova Halk Ozanları Dernek Başkanı OZAN Nezir KAYA Hakkın Rahmetine kavuştu.
Nezir Kaya güzel ve etkili sesi ile Çukurovalı söz yazarlarının eserlerine ruh veren önemli sanatkârlarımızdandı. Ülkemiz’deki değişik etkinlikler ve konser programlarına katılırdı. Sayısız besteler yapmıştı aynı zamanda Münevver Düver hanımefendinin otuzun üstünde eserlerine yorum yapan ve Münevver Düverin 2011 yılı yeni çıkan Türkiye’m müzik ve şiir albümünde 6 eserini yorumlayarak yeni çıkan albümde kendi sesini dinlemek nasip olmadı. Sanat camiasında sevilen sanatçımız sevenlerini çok üzdü göz yaşları arasında toprağa verildi. Nezir Kaya kimdi; 1962 Yılında K.Maraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Çağıl han köyünde doğmuştu ilkokula köyünde başlamıştı, 1974’de Adana’ya taşınan ozanımız. Orta ve lise öğrenimimi Adana da tamamlamıştı İlkokul yılların da şiir yazmaya başlayan bol miktarda türkü dinler ve söylermiş. İlk defa 1978 yılında bir saz almış çalıştığı için kursuna gidemediğinden Neşet Ertaş dinleyerek kendi kendine öğrenmeye çalışmış. Bundan sonra şiirlerini heceli, ölçülü ve türkü formatında yazmaya başlamış. Zaman içerisinde çeşitli etkinliklere davetli olarak katılmaya başlamıştı
2001 yılında yerelde yayın yapan TV’lerde Gönül dağı isimli türkü programı yapmaya başlamış. 2007 de Kültür Bakanlığının açmış olduğu sınavda halk ozanlığı onayını kazanmış. 4.Murat Çobanoğlu âşıklar bayramında Akdeniz, Eğe türkü dalında birincilik kazanmış. Âşık Mahsuni Şerif türkülerinin en güzel söyleme yarışmasının birincisi olmuştur, Ülkemizin birçok illerinde yapılan büyük etkinliklere konferans ve seminerlere katılmıştır. Ozanımızın söylediği bir söz vardı “Benim için yaşam biçimi olan ozanlık geleceğine gücüm nispetinde katkı koymaya devam edeceğim” diyordu. Evli olup iki kız, biri erkek 3 çocuğu vardır. Ozanımızın kaleminden dökülen sözlerden örnekler
Evim yar ki şu yalancı dünyada
Evim cennet eşim Huridir bana
Çocuklar var tarlalarda doğan
Çocuklar var taşlıklarda uyuyan
Çocuklar var
Çocuklar var ipek yastıklar da büyüyen
Çocuklar var ana yüzü görmeyen
Ve çocuklar var doğmadan ölen
Hiç baş eğmedi o hiçbir seferde
Bu defa şahlandı çanakkale’de
Bazen somali’de, bazen kore’de
Bu defa şahlandı çanakkale’de
Bin dokuz yüz doksan iki Kışında
Dağlık Karabağ Özerk bölge idi
Sovyet Birlikleri işin içinde
Hazal ve Mehmet’in Hikâyesi (Öyküsü)
Hazal 23 yaşında evden uzak başka şehirde öğrenciydi. Üniversiteyi yeni bitirmişti. Liseden arkadaşı Mehmet ile aileden gizlice görüşüyorlardı. Tahsillerini tamamladıktan sonra ailelerine söylemeye karar vermişlerdi ki Hazal’ın ailesi onu kendi yakınlarından Durmuş’a vermek istediklerini söyledikleri zaman Hazal yıkılmıştı. Başından sanki kaynar sular dökülmüştü. İlk fırsatta Mehmet’i arayarak olanları anlattı ağlayarak, gözlerinden yaşlar âdete yağmur damlaları gibi akıyordu.
Kafası iyice karışan Mehmet, sanki beyni durmuş gibi perişan bir halde karşı duvara baka kalmıştı. İçinde fırtınalar kopmuştu. Hiçbir şey düşünemiyordu. Onca hayalleri bir çırpıda yok mu olacaktı. 8 yıllık aşkını, sinema filmi gibi gözünde canlandırmıştı. İçinden olamaz dedi. Bir yol bulmalıyım, Hazal’ sız asla bir hayat düşünemem derken bu konuyu ailesine açmaya karar verdi. Huriye hanım Mehmet’in kız arkadaşı olduğunu az da olsa biliyordu ama kimin kızı olduğundan bilgisi yoktu. Akşam oldu tüm aile bir araya geldi. Beş kişiden oluşan aile yemek için masada toplanmışlardı. Mehmet annesinin gözüne bakarak, nasıl açacağının hesabını yaparken babası Şeref usta “oğlum seni üzgün görüyorum olumsuz bir durum mu var” dedi. Mehmet’ten önce annesi Huriye Hanım “ne olsun yavrucuğum çok üzgün, bunlar ince işler nasıl izah edeyim kız arkadaşını ailesi başka birine vermek istiyormuş bende çok üzüldüm ben yavrumun üzülmesini istemem bu kız kimin kızıysa bir gidip aileyle görüşelim bunca emek bu kutsal sevgi böyle kolay mı bir kalemde silivermek”. Çünkü zamanında Huriye hanımda sevdiğine kavuşamamıştı sevmenin ve onu kaybetmenin acısı içinde hançer gibi saplıydı.
Diğer tarafta Hazal için için gözyaşları akıtırken annesi Perihan Hanım durmadan “ne suratın asık kız senin iyiliğini düşünüyoruz bak bizim halimize baban para kazanıp seni okutmak, evini geçindirmek için gurbetlerde çalışıyor. Durmuş’un işi güzel senin gibi üniversite bitirmiş değilse de evi, arabası var daha ne istiyorsun bu devirde geçim kaygın olmayacak. Senin aklında olanı var gör ki çulsuzun biri.” Hazal Mehmet’in ailesinin gelmesini iple çekerken durmadan hayaller kuruyordu. Olmazsa Mehmet le çok uzaklara gitme planı dahi yapıyordu uykusuz gecelerde. Mehmet ve annesi Huriye Hanım haber verdiler misafirliğe geleceğiz diye Perihan hanımı arayarak. Perihan Hanım istemese de kızının gözyaşlarına dayanamayarak kabul etti. Misafirler, ellerinde bir demet pembe ve kırmızı güllerle gelen Mehmet ve annesiydi. Babasının işi vardı ve kız evinde de anne ve kız kardeş vardı. Perihan Hanım “gelmişsiniz ama verecek kızımız yok nezaket icabı kabul ettik sizi” dedi. Bu arada Hazal ve Mehmet o kadar içten birbirlerine bakıyorlardı ki görenin içi sızlardı. Mehmet’le annesi eve döndüler ama ne döndüler çok üzgünlerdi. Akşam baba Şeref usta eve geldiğinde hanım ne oldu gittiniz konuştunuz mu diye soruyordu. Huriye Hanım “ne olsun bey çok kesin kararlılar ama kız çok üzgün gözlerini görmeliydin ağlamaktan kıpkırmızıydı içim acıdı” dedi. Şeref usta “bir yol bulunur üzülme Mehmet’im” dedi. Aradan beş gün geçmişti. Hazal’dan bir telefon “beni Durmuşa verecek ailem” diyordu. Kahrolan Mehmet ve çok üzülen aile düşündüler haber bile vermeden Hazal’ın evine gittiler. Kapıyı açan Perihan Hanım karşısında Şeref Usta’yı görünce nerdeyse düşüp bayılacaktı. Kendini zor tuttu. Çünkü gördüğü kişi Perihan hanımın çok sevip de kavuşamadığı kişiydi. Kafası hepten karışan Perihan Hanım, aynı zamanda da tarifi mümkün olmayan bir duygu içindeydi. Aileler konuştular. Sonunda Perihan Hanım’a Şeref Usta biz kavuşamadık evlatlarımıza engel olmayalım der gibi bakıyordu. Nihayet sonunda karar verdiler. Biz mutlu olamadık, evlatlarımız mutlu olsun dediler. Hazal ve Mehmet‘i Bir hafta düğün yaparak evlendirdiler..
Bu hikâyedeki isimler değiştirilmiştir. Gerçekten alınmıştır.
Hukukçu- Şair Fikret Sezgin’in Yaşamı- Sanatı ve Yapıtları’nı anlatan “Sevginin Bilge Şairi Fikret Sezgin” adını taşıyan kitap yayımlandı. Mustafa Emre’nin yayına hazırladığı,
B. Hülya Ekmekçi’nin dizgi ve düzenlemelerini yaptığı kitapta deneyimli hukukçu, usta şair Fikret Sezgin’in yaşamı, anıları, yedi şiir kitabı, kitapları için yazılan yazılar, şiirler, mektuplar, basından ve fotoğraflarından seçmeler yer alıyor.
Çevresinde sevilen sayılan bir insan, hukukçu ve şiirleri beğenilen bir şair olarak tanınan Fikret Sezgin, Kayseri’de doğdu, Ankara’da Siyasal Bilgiler ve hukuk okudu, genç yaşta geldiği Adana’ya yerleşti. Hukukta 50, şiirde 65 yılı geride bırakan Sezgin, şiirleriyle birçok gazete ve dergide yer alırken kendine özgü bir anlayışla yazdığı yedi şiir kitabı yayımladı.
Hatırla
Elinde MP 5 köşe başında
Belinde CZ 75 şapka başında
Henüz 22-23 yaşında
Birini görürsen beni hatırla
Sıkma kendini canım
Olsun acılarınıda ben cekerim..
Taki sonunda ölmüm olsa be gülüm...
Ucunda varsa ölüm! ölürüm be gülüm...
***
Ucurumun kenarında! kaderimle başbaşayım..
Sen hiç acı çektin mi aşk için? peki geceleri hiç çıplak yattın mı?
Sızı başlayınca bedeninde; yanlızlığına ağladın mı?
Umut bitti sensizlikten...hüzün başladı,
Sen hiç yaşarken öldün mü her saniye?
Gidiyorsun..
Acilari birakip bana
Umutlarimi soldurup.
Gidiyorsun..
Gülleri tomurcukta birakip
Açtirmadan
şiirinizi biraz daha türkçe ile güzelleştirebilirdiniz sadelik bakımından iyi ama çok sade. anlatılanları ya çokçabuk anlayıp küçümsedim yada hiç anlamadım. medeni cesaretinizi tebrik ederim
şiirinizi biraz daha türkçe ile güzelleştirebilirdiniz sadelik bakımından iyi ama çok sade. anlatılanları ya çokçabuk anlayıp küçümsedim yada hiç anlamadım. medeni cesaretinizi tebrik ederim