Her yıl başlarında aynı terane,
Hiç bitmeyecek zamlara bahane,
Üç kuruş verip, beşini alırsın,
Yine boyasız kalacak virane.
Ekmeğimi zama bandıracağım,
Hasret rüzgarına sardım sevgimi,
Senin yokluğun bana har sevdiğim.
Dindirmek için sana özlemimi,
Merhem eyle tenine sar sevdiğim.
Kalbimde açan sevda çiçeğimsin,
Konuşan gözlerindi,
Sussa da dilin.
Seviyorum diyordu,
Bendim beklediğin.
Bakışlarınla çekiyorsun,
Eğer elimde bir gücüm olsaydı,
Bu dünyada cehennemi silerdim.
Yere düşen her alın teri için,
Ekmeğine mutluluklar sürerdim.
Mali Cumhuriyetine bağlı yaşarlardı,
Nüfusları üçyüzbin kadardı.
İlkeller dünyasında meskenleri çadırlardı.
Bazı bilimadamı araştırmacılar,
Ormanların derinliklerine dalmışlardı.
Yıl bin dokuz yüz otuz'du,
Bu sabah da güzelim
Dün akşamdan özelim
Gel bir resim çizelim
Renklere bürünelim
Öfkeleri salalım
Yıllar geçip gitti dinmedi sızım
Yaralanmış yüreğimle bahtsızım
Günden güne küle dönerken közüm
Sen hiç bilmedin nasıldır hallerim
Sevdalar kuruttuğum sayfalarda
Köylerden bir köy işte,
Bir odada beş kişi,
Nine,dede ve de,
Amcamlarla ben de içeride.
Fitili kısılmış gaz lambası,
Başına vurmuş,
Harmanda yatmanın keyfine doyum olmazdı doğrusu. Ilık bir yaz gecesinde yıldızların altında gökyüzüne bakarak kayan yıldızları izlemek ne güzel olurdu. Kalabalık evin yerini çekirge sesleri almıştır. Ağaçlara tünemiş kuşların ara sıra kanat sesleri duyulur ve derin bir huzur hissedilir.
Şevket o geceyi yatağın üzerine uzanıp gökyüzüne bakarak geçirmişti. Gözüne bir dirhem uyku girmemişti. Şafak söküp, ortalık ağarmadan gitmesi gerekiyordu. Babasından gizlice aldığı nüfus cüzdanını ve üçyüzelli lira parasını son kez kontrol ederek yerini sağlamlaştırdı ve Ankara'ya gitmek üzere yola koyulurken, arkasında bıraktığı harman yerine ve köyüne bir kez daha baktı. Döşünde çocuklarının ve eşinin yangısını hissetti. Bir daha geriye dönemezdi. Beş altı kez Almanya'ya gitmek için istek yapmıştı ama her defasında gelen davetiya kağıtlarını babası imha etmişti. Bu defa babasından önce eline geçmişti davetiye. Belki de bu son şansıydı ve en iyi şekilde değerlendirmek istiyordu. Gücü, kuvveti yerindeydi. Bir sorun çıkmaz inşallah diye yola koyulmuştu. Mucur yaya olarak ikibuçuk saatlik bir mesafede idi. Kimsenin görmemesi için dua ediyordu. Bir tanıdık görürse yoldan çevrileceğinden korkuyordu.
Şevket, harmanı, dolayısıyla da köyü, ailesini, baba ocağını terketmişti. Sabah babası Hüseyin Ağa harmana geldiğinde ve yatağın bozulmamış olduğunu gördüğünde içine kurt düşmüştü. Sağa-sola bakındı. Şevket diye birkaç kez seslendi ve sustu. Şevket'in gittiğini anlamıştı. Bu defa engel olamamıştı. İçinde büyük bir öfke kabardı. Burnundan soluyordu. Onca iş yazı-yabanda kalmıştı. Bu kadar işin altından nasıl kalkacağı düşüncesi küçük bedenini sarsıyor, boğazı düğümleniyordu. Üç oğlundan biri Kırşehir'de soğuk demirci kalfasıydı. Ayağında doğuştan özürlüydü. Bu nedenle rençberlikle hiç ilgilenemedi denilebilir. İş küçük oğlu 16 yaşındaki Lütfi'ye kalıyordu. Bir de on yaşındaki torunu Kemal'e.
Sevgi aşkın yorganıdır
Aşk sevda harmanıdır
Gelince hasat zamanı
Yari koklayıp sarmalıdır
Soldurulur mu gül yüzü
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!