İSYANIN KIZI
sesini yüreğime yasla
türküsüz kalmasın ülkem
parmak uçların tel tel
mızrap vursun ellerin
bizi söyle yedi iklim, dört mevsim
susmaın şiarı kavganın
sen ey karlı dağların haylaz çocuğu
sorarsan eğer
isyanın kızıyım ben
adım gurbet
sır gibi sakladım senı içimin derinlerinde
oysa haykırıştır sevda
ama bana sen bile yasakken böyle
kim susturabilir ki
yüreğimdeki bu militan
bu asi çığlığı kim
söyle? ...
Meral Vurgun
Kitap
AY KANAMASI
İkinci adam Yay ...
Sen aşkın katilisin zaman
tenha dağlara sürdük yüreği
kara meşeler şarkısını söyler hüznün
yıldızlara köprü kurup
uzandım göklerden sana
dizeler topladım avuç avuç
birer birer dizdim namluya
işte yürek tetik
'göz-gez-arpacık'
gülüşünü sulara dök
akıp gelsin doludizgin
yaralı bir denizim ben
ırmakların
değişen yataklarına ser uykularını
bekle sevda yürekli dağ çınarım
varsın damgasını kara vursun zaman
sabrında taşlar eriten tarih şahlanadursun
ilk cemresi düşecek baharın
sevdayı dölleyecek ilk ışıklarıyla güneş
kan pıhtısına dönecek salkım salkım kızıllık
Akşama doğruydu vakit. Güneş karşı binaların arkasına devriliyordu yavaş yavaş. İçimde bir yağmur baskısıyla gün batımına bakıyordum camdan. Sanki sezinlemiş gibi hüznümü, sanki benimle beni dinlemiş gibi ve beni daha fazla bekletmek istemezmişcesine, pencereme bir çift güvercin kondu. Çevrip ufacık başlarını, bir camdan içeri bana, bir de bakarak birbirlerine nazlı nazlı başladılar konuşmaya. Bir parça ekmek ufalayıp bıraktım camın önüne. Öylece durup bir an seyrettim. Dünyanın bütün renkleri tüylerinde toplanmış, bir bahar gibi ışıl ışıldı kanatları Sonra göz kapaklarım kendiliğinden kapanan bir perde gibi indirdi kirpiklerimi daldı gitti düşlerim İstanbul’a. Şimdi, bu mevsim, yani Nisan’da, baharda yani. Nasıl coşkulu, nasıl cıvıl cıvldır Eminönü’nde onlar. Başınızın üstüne konacak sanırsınız onlar. Öylesine dostturlar ki size, göğsünüzde çırpınıyor sanırsınız. Onlara katılsam da uçsam dersiniz. Hiç yorulmadan bütün denizlerin üstünde. Sonsuza kadar uçsam...
Ben düşlerimi toplayıp yola döktüğüm o anlarda yeniden başladılar onlar homurdanmaya. Sanki bir şeyler diyor, teşekkür ediyor gibi bir edayla. Bir de yosma gibi kırıtmaları, onbeşinde bir arap kızı gibi gerdan kırmaları yok mu? Güvercin olası geliyor insanın. Öpüşe koklaşa devam ediyor bu sevinçli gösteri. Sanki aşk sadece onlara özgü. Sanki dünyaları pırıl pırıl, evleri aşktan yapılmış. Sanki hiç bir yerde bir damla kanama yok gibi. Ne savaş, ne kıyım ne katliam. Sanki gökyüzü ebediyen mavi. Ve bir tek onlar için o uçsuz bucaksız, o çılgın,
o bir kucak bulutun mavi ipek döşeği. Hesapsız bir yaşamak. Yaşamak ve sevmek. Sadece onlar için şu koskoca dünya.
Evet: Gökyüzü ebediyen mavi. Ve deniz ebediyen saten gibi dümdüz bir turkuaz. Birden dağ olmak istiyorsunuz. Başınız en yücelerde, yıldız yağmuru altında ıslanıyor, ayaklarınız denizin dibinde balıklarla dansediyor. Ve insanlar içinize aşk gibi doluyor. Bir ağacın dalları gibi topluyorsunuz onları. Kollarınız beşik oluyor, yüreğiniz döşsek. Orman gibi çoğalıyor, büyüyorsunuz. Akıp tarih oluyorsunuz sonra. Her yanınız kanatılmış. Yaralarınızdan şıp şıp damlayan kanın sesini duyar gibisiniz. Ve insan olmanın zorluğu bin tonluk balyoz gibi iniyor beyninize. Birden anlıyorsunuz ki, vahşet sadece sizin kanınızda. Yani İnsanda. Ve siz aşktan çok uzaksınız...
geceyi kuşan da gel
patlamaya hazır mavzer olsun yüreğin
çığ gibi birikti sana diyecek sözler
suskular tutamaz dilimi
gel çingene gülüşlüm
pembe dudak
mavi gülüş
yumuşak bir öpüş
aşk bir geçiş
uçuş mavi
kaçış yeşil
a çocuk
yağmur yağdı diye çölde
çimler yeşerip
çiğdemler, menekşeler açmaz
bir yanı çocuklar gibi gülümserken
bir yanına cehennem düşen bir yürekte
Belge Yayınları sahibi sevgili arkadaşım
Ayşenur Zarakolu’nun anısına
“ölüm adın kalleş olsun”
gün boyu
uyku gibi çöküyorsun gözlerime
alnında ayışığı
bakışın serin ve selin
akıp gidiyor bak işte zaman
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!