Darda kalmış yolcuya, can yoldaşı olsaydım…
Çölde susuz kalmışa, serin vaha bulsaydım…
Karda üşümüş kuşa, sıcak yuva yapsaydım.
aldığım haz, yaralara az gelir.
bir kez, yarin gülistanında,
siyah gülü olsaydım!
(Kanayan Coğrafyada Bahar)
Araplara yel esti, bahar sandık gerçekten.
Fırtınanın içine, doludizgin girerken.
Kanı akar Arap’ın, birbirini vururken.
Göktürk, Hunlar, Uygur’lar, kurdu büyük devletler.
Anıtların Başbuğ’u, Bilge Kağan ölmedi.
Çin Seddi’ni aşanlar, tarihe yön verenler.
Ötüken’in Başbuğ’u, Kürşat Kağan ölmedi.
Alp erenler geliyor, dinimi anlatacak.
Onlar bizim bacımız,
Ablamız,
Kızımız,
Onlar bizim kadınımızdı.
Gençlik hayalleri vardı, nefsin de arzuları.
Meşhur olma tutkusu,
Sensiz geçen her günü aylar gibi sayarak,
Aşkına varmak için döktüm nice dilleri.
Yürekteki bu sevda Allah’tandır diyerek,
Mecnun gibi dolaştım, bilmediğim illeri.
Gönül yaralarını en derinden duyarak,
Hasret dolu yaşadım, uzun, zorlu yılları.
yağmurlu bir sonbahar günüydü,
seni gördüğüm zaman.
kim derdi ki yağmurlar hep benimle kalacak,
her mevsimde yaşlarım,
yağmur gibi akacak.
deli poyraz eserken o sonbahar gününde,
yolun nedir Muhterem?
saf su gibi akmak mı,
çamura bulanmak mı?
baktım ki düzen bozuk,
bulaştım çamurlara.
saflık nedir unuttum,
Tanışalı çok fazla olmadığı gibi, hakkında da yeterli bilgiye sahip değildim. Yakışıklı, düzgün giyimli, zengin birine benziyordu. Israrlı takipleri ve güzel sözleri, aklımı başımdan almış, tatlı bir gençlik aşkı yaşıyordum. Onunla buluşup konuştukça, beni kıskansınlar istiyor, mutluluk gösterisi yapıyordum. Beraberliğimiz bir süre devam etti. Genellikle kafelerde buluşuyor, bazen karanlık yerlerde kısa süreli öpüşüyor, ileri gitmek istemiyordum. İlk zamanlar o da aynı davranış içindeyken, son zamanlarda okşama ve el hareketleri değişmiş, bu da beni rahatsız etmişti. İşin kötüsü derslerimde bozulmuş, ailem duyar diye ödüm kopuyordu.
Bir gün, bir arkadaşının evine gitmiş topluca eğlenirken, bir anda evde bizden başka kimsenin olmadığını anladığım an, içimde bir korku başlamıştı. Bulut’a çaktırmadan çıkıp gitmek istediysem de niyetimi anladı. Beni kuşkulandırmak istemiyor görüntüsü vererek boş bir anımı yakaladı ve üzerime abanarak, çırpınmalarıma ve kurtulmama fırsat vermeden, çirkin emeline ulaşmıştı. Korkudan titriyor, kızgın ifadelerle ona bakıyor, şimdi ne olacak diye bağırıyordum.
-Tamam, aşkım sen merak etme, okulun biter bitmez, söz, seni ailenden isteteceğim. Sen benim tek aşkımsın,
Gibi sakinleştirici laflardan sonra evden çıkıp evime gelmiştim. Kimseye bir şey söylemeden odama gidip yatmış, uzun süre kendime gelememiştim. Beni aramasını bekliyor, ondan kopmak istemiyordum. Nasılsa okul bitince, yani iki yıl sonra evlenecektik. Birkaç kere aradım, cevap vermedi. Neler olduğunu anlamaya çalışıyor, içim içimi yiyordu. Aradan iki ay geçmişti ki, bir gün kafede bir kızla otururken gördüm. Yanına yaklaştım, kızdan izin isteyip Bulut’u dışarı çıkardım.
-Ne oluyor Bulut?
-Hiç takılıyorum.
‘’Yüce dağ başında yanar bir ışık,
Düşmüşem derdime olmuşam aşık.’’
düşte, rüyada, gerçeklerde, aranır.
şarkılarda, türkülerde, şiirlerde saklanır.
karanlık gecelerin yalnızlığında, içten içe ağlanır.
bekledik baharları uykulara dalarak.
özlemler sona erdi,
coştu yine duygular.
canlandı yeniden dile destan sevdalar.
her yanım,
farklı heyecan dalgasında.
merhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar