Amanos’tan bakınca ovaya, görünmez solan yazması.
O ovanın fakiri, dertli anası.
Bebeleri aç, Rızk için vuracak toprağı.
Sabah ezanıyla çıkar savaşa, silahı kazması.
Hem kazma hem de hayat yükü var omuzun da.
Allah’ım yardım et! Bizi bırakma nefsimize!
Hiç durmadan ağlamalı ya, yinede yetmez şu halimize!
Savaş koyduk adını ki yemeye az kaldı, insan eti
Yer yarılsa içine, girsek bile az kalır.
İnsan olan insanlığından utanır.
Dolu ve boş. Hayatta her şeyin bir dolusu bir de boşu vardır. Bardağın, kovanın, tencerenin, belki insanın, belki de kelimelerin...
Bu yazımda suyla dolan bardaktan, yemekle dolu tencereden bahsetmek niyetinde değilim.
Ben bu yazımda adı konulan, fakat içi doldurulamayan kavramlardan bahsetmek istiyorum. Bu durum en tehlikeli boşluk diye düşünüyorum. Çünkü, bu boşluğu çabucak doldurmak isteyen zararlı sayısı, oldukça fazla.
Dünya yansa! Kopsa da kıyamet
Ne var ki, buna alışmadık mı?
Bir can var ki bende, Allah’tan emanet.
Kopar onda her gün başka kıyamet.
Ağırmış dünyanın yükü, çok ağır.
Fikir fikirle çürür, Fikir küfürle çürümez.
O Müslüman değil, bu Müslüman değil! O zaman kim Müslüman?
Dinime söven Müslüman olsa içim yanmaz diyeceğim ama, aslında
Huzur dolu bir ilkbahar seheriydi
Ona Selam ediyordu bahçede güller
Aşk odur diye, İlahi söylüyordu Bülbüller
Adını salat ile anıyor, kainatta her bir zerre
Açmış kanatlarını sarıyor onları meleklerde.
Kullandığımız ürünlerin ne kadarı yerli, ne kadarı yabancı?
Bir arkadaşım elindeki katalogdan bize ürünlerini tanıtıyordu. Elinde üç ayrı firmaya ait katalog vardı. Üçü de yabancıydı.
Eskiden, ilkokulda “Yerli Malları Haftası”nı büyük bir sevinçle kutlardık. Yıllar sonra bugün, “neden böyle bir kutlama yapıyoruz” diye düşündüm. Etrafıma baktım, sehpada duran içecek şişesi yabancı, arkadaşın yeni aldığı kıyafetlerin markası yabancı, doğal olarak çantasının üzerinde de, yabancı yazılar var. Televizyonda yabancı müzik. İş arkadaşlarımın tişörtlerinde, anlamadığımız yabancı yazılar.
Karşı da ki, işyerinin tabelası da, hakeza. Çalıştıranı Türk, müşterisi Türk ve burası Türkiye olmasına rağmen yabancı! Sonra arkadaşımın elindeki üç farklı katalog! Bu konuyu buradan ele alabilirim galiba. Kataloglu mağazalarda
Bir zamanlar Kartallar, adlarına yaraşır bir hayat yaşarlarmış. Onlar, çok yükseklerde uçar, yuvalarını da yüksek kayaların başına yaparlarmış.
Bunun sebebiyse özgür bir ruha, geniş görüş açısına sahip olmalarıymış.
Bu nedenle Kartalların vatanı göklermiş. Geniş kanatları, keskin gözleriyle, geniş bir alana hükmederlermiş.
Düşmanları onları mağlup ettiğini sansa da, onlar erişilmez yurtlarında büyür, güçlenir, her seferinde düşmanı dize getirirlermiş.
Cümle âlem, Kartalların büyük hükümdar olduğunu anlamışlar. Onların azametinden korkup, dostluğuna güvenmişler. Böylece asırlarca sürmüş Kartalların hükmü.
Yağma mı var? Neden üşüştü dertler?
Nereden geldi bana bu vurgun.
Vururken saat, beni hedefler
Ruhum çırpınışlar da, bedenim durgun.
Ey can! Acı biraz, senin bu beden.
Bir tek şeye değildi bu isyan.
Gönül kararırdı bazen, sabırdı onu yıkayan.
Sabır yine benim dostumdur ama
Yinede taşar gönül, davetsiz gelen son damlada.
Davetsiz kahırlar ne ister bilmem,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!