Mürşid'in yanında mürit
Gassal'ın elinde meyyit
Gassal'ı neden yorayım
Suyumu kendim koyayım
işte Cennet gir deseler
Fakr,Mürşit'ten emir bekler
Lambalardan ve bacalardan evvel
Uyandım da sana baktım
Islık çalan eski bir pencereden
Sabaha kadar görünmez bir el
Dokumuş nakışsız bembeyaz kilim
Tavşanlar kalkıp gitti gözlerimden
Ki ben Mona Roza,Karanfil Dağı gibiyim
Gökyüzüne asılmış madenci feneriyim
Gezmek istersen sana yeni yollar dikeyim
Uzan da ayaklarını yarpuzla ovayım
Çizik çizik avuçlarına kekik koyayım
Beş parmaklı çınar yapraklarından
Uzan da anlat bana kara yılan
Kâh Yusuf'un atıldığı kuyudan
Kâh kutlu durak Sevr mağarasından
Papatya kokulu kan vereceğim
Uzanan şehadet parmaklarımdan.
Bu benim işim,cüssemden büyük olanı taşımak
Sıcak güneş altında alından ter akıtmak
Bu benim işim,büyük taşın altına el koymak
Tek güvencem ince bel ve birkaç sıska ayak
Dedim ya...
Bu benim işim hiç durmadan koşturmak
İşte geldim katran ağacı
Gövdemi gölgene sermeye
Ruhumu budaklarına germeye
Üzerimi dallarınla örtmeye
Yüzümü toprağına sürmeye
Gözyaşımı köklerine dökmeye
Dalı beğenmedi.
Rüzgar bahane.
Düştü kozalak.
Koştu ırmağa.
Salına salına.
Kaç ülke kaç memleket.
Ruhum kare kare taşlı, karacaahmet
Bedenim pare pare,dört hisseli et
Kurban olamadım sana,affet beni
İbrâhim a.s toplatamadım kendimi
Nazlan,sallan, yaprak düşür
Fakat,acele etme kurumak için
Sadece kuşlar değil
Rüzgar bile dal arar konmak için
Bilmedim,kuş dilinde ölüm kaç kelime
Gittin,yaralı bir gökyüzü bırakıp üstüme
İçimde kendime bile yer kalmadı
Gömdüm seni toplu kabul önüne




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!