Lambalardan ve bacalardan evvel
Uyandım da sana baktım
Islık çalan eski bir pencereden
Sabaha kadar görünmez bir el
Dokumuş nakışsız bembeyaz kilim
Tavşanlar kalkıp gitti gözlerimden
Ki ben Mona Roza,Karanfil Dağı gibiyim
Gökyüzüne asılmış madenci feneriyim
Gezmek istersen sana yeni yollar dikeyim
Uzan da ayaklarını yarpuzla ovayım
Çizik çizik avuçlarına kekik koyayım
Bu benim işim,cüssemden büyük olanı taşımak
Sıcak güneş altında alından ter akıtmak
Bu benim işim,büyük taşın altına el koymak
Tek güvencem ince bel ve birkaç sıska ayak
Dedim ya...
Bu benim işim hiç durmadan koşturmak
İşte geldim katran ağacı
Gövdemi gölgene sermeye
Ruhumu budaklarına germeye
Üzerimi dallarınla örtmeye
Yüzümü toprağına sürmeye
Gözyaşımı köklerine dökmeye
Dalı beğenmedi.
Rüzgar bahane.
Düştü kozalak.
Koştu ırmağa.
Salına salına.
Kaç ülke kaç memleket.
Ruhum kare kare taşlı, karacaahmet
Bedenim pare pare,dört hisseli et
Kurban olamadım sana,affet beni
İbrâhim a.s toplatamadım kendimi
Nazlan,sallan, yaprak düşür
Fakat,acele etme kurumak için
Sadece kuşlar değil
Rüzgar bile dal arar konmak için
Gençliğimin çiçek açtığı en güzel yıllarında
Yürüyordum,hayata açılan toprak yollarda
Elimde küçük bir çanta,ayakta kara lastik
Maden ocağındaydım,gözümü açtığımda
Mesleğimi sordular,dedim bir öğretmenim
Mona Roza, bahçıvanı ölen bir gül
Daha yaşarmış 3 yıl 6 ay 21 gün
Yakasına yapışıp sarsmalıyım Maslow'u
Tekme atmalıyım piramidine
Karın tokluğuna çalışırken
Geniş bir evin hayalini bile kurmazken
Neden gökten gelen kelimeleri seviyorum
Neden satırlar arasına yatıp uzanıyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!