Yıkık bir köprüden geçer gibiyim
Hüzün akşamın öyküsü
Irgatlığı varmış bir zamanlar aşkın
Bir de geceleri masal dinleyerek uyuyan
Mutlu çocuklar…
Menekşe alev alır billûr kasede
Ateş tutuşur yanar kızıl lalede
Şamdanda mum erir, kadehte şarap
Amma ne can gelir ne de canan sadede
Gülyaka sırtında bir morca kaftan
Ebâbil uçursam iklim-i yâre
Elini yur uşşâk bir sırça kaptan
Ufkun zembereği kurulu nâre
Örgüler çözülür siyah perçemden
Aşk-ı Mansur’dan hisseme katre düşse yanardım
Erişmeseydi inayet, ya kor ateş ya nârdım...
Ağlatan yalnızlık, kanar kalpte bir ucu
Yoksun diye yaş döktüğün yerdeyim anne
Sılamın içinde doğmuş neyleyim gurbet burcu
Bir duanla yettiğin yerdeyim anne
Hani seccadeni ıslattığın dem
Yaşanan yılların hatırı için
Halimi son defa sor da öyle git
Adına döktüğüm gözyaşlarını
Son defa da olsa sil de öyle git.
Sevdanla tüllenen bu son haleyi
“Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır”
Gonce dehen bir Züleyha otağ kurmuş tahtına
Cevr ü cefâsı kim ânın câna şifâdır.
ıslak bir yazdı aramızdan geçen
camlarda hala gözlerinin izi
onca sözcükten payıma düşen
söylenemeyenlerin gizi
geçip gitmek eski zaman konaklarında
Teninin yamacında bozkır
yalazı küllenir
varsan yeterim ahlara
ölümün namusu paklar
gencimi gövdende
ne kadar günah söyle aklar
Hanidir derunumda demlenen hüzün
ne yana baksam yalnızlığın doğuyor.
Bunca sınanmışlığın kanattığı bu kalbin
hangi kuytusuna saklanır yüzün.
Balkonlar azaltmıyor yalnızlığımı
ne desem yoksun…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!