Erguvanlar yanarken bîbaht olan neylesin
Divaneler ceminde cânsız kalan neylesin
Bağrım kan, ekşim kan, gülzârım kan
Yâr yok yârân yok, devran neylesin
güvercinler öperdi göğü
uyanan buğday tanesi
kıpır kıpırdı
çocukluğumun hanesi…
Küçük odaların
Büyük kalpleri vardı.
Ki severlerse de
Diyemezlerdi.
En güzel onlar söylerdi türküyü.
Adına yakmak derlerdi.
Anladım aşk imiş marifet meğer
Ki vuslatı ömrün cihâna değer
Ne bâde karardır ne de mey şarap
Bulmamışsa bîçare Rahmanı eğer
Vakitlerden puslu kızıl bir akşam
Dinler misin akan yaşlarım ne der
Sarı yapraklarla bir gün kışa akarsam
Örtmek için üstümü erguvanî güller der
Eylül ki lâldir...
İntihar rumuz
Lâl son ihtar
İnle ki dillensin derdin
Eylül ki lâldir demiştim nâre döndü
Her ne ki varsa aşka dâir hayâle döndü
Sükût lâl ufkundan aşıp bir akşam vakti
Pervâneyle uçuşan vefasız yâre döndü
Damlası kevsere denk bu baldıran zehrinden
İçenler ah eder, içmeyense bin pişman
Derler ki vaktiyle bundan içen bir derviş
Sahraya kıpkızıl bir gül vermiş
Muradını dervişin yüreğinden alan gül
Vakt-i seherde ağlar yaş dökermiş
Yangınımı ben hep düşlerimde büyüttüm
gelmesen de ayrılığın yeter
yokluğunda tertemiz aşklar uyuttum
bilir misin kaç ayrılık bir yudum hüzün eder
Zoruna yaşattım aşkın sencesini
Ne çok hüzünle büyüyor öykümüz
ne kadar azalıyoruz
filizlenecekken ömrümüz
her aşk kendinden önce tüketiyor nefesini
soluklanmayı murâd ettiğim sinelerde
aleyhime verilmiş ferman
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!