İlk ayıydı sonbaharın,yapraklar vedalaşırken ağaçlarla gökyüzünde son anlarını yaşayan bir melek vur emriyle iniyordu hayatın tam ortasına...Akıntıya karşı kürek çekenlere bir yenisi daha ekleniyordu.Ve büyüdükçe güçleniyordu akıntının şiddeti,gel-gitler çadır kuruyordu limanın kıyısına.Emekleyerek etrafında dolandığı hayat merdivenlerinden teker teker çıkmaya başlıyordu artık,her basamakta bu oyunun bir perdesi saklıydı ve herkes gibi bir önceki basamağa dönme şansı yoktu.Bazen dönüp bakmakla yetiniyordu; ilk basamakta çocukluğu duruyordu,oyuncaklarıyla oynadığı,annesinin göğsünde derin uykulara daldığı...Bir diğerinde mavi önlükten,gri eteğine,bordo formasına kadar giyindiği sırtında çantasıyla okul günleri...Günlerin ağır ağır geçtiğini düşünürken çok yol katetmişti oysa.Sahil kıyısında; üstelik sevdiklerinden uzak geçen,kocaman görünen oysaki küçücük üniversite yılları yanıbaşındaki basamakta duruyordu,uzanıyordu fakat ne dokunabiliyordu ne de dönebiliyordu.İnsan büyüdükçe,dalgaların az olduğu küçüklüğünü özlüyordu aslında.Durmak bilmeyen hayatla birlikte büyüyordu,bazen kaybediyordu bazen feda etmek zorunda kalıyordu sevdiği şeyleri ama insan bu merdivenlerde yanında götüremiyordu en büyük sevinçlerini.Kırılırken yüreğin camları esen rüzgarla,değişiyordu odalar,bazense sığınıyordu insan arkasına bakınca kapısız odalara...Gök gürlerken uyanıyordu geceleri korkuyla,pencerenin önündeki ay ışığıyla izliyordu yağmuru usulca.Geçiyordu günler gidenlere gelenler ekleniyordu,uçsuz bucaksız bu merdivende bir basamak daha çıkma vakti gelmişti ve her adım yeni bir kapıya açılıyordu; yeni bir perdeye...Gidenlerle gelenlerin muhasebesinin yapıldığı,bir yanı çarşaf gibi,bir yanı dev dalgalarla boğuşan hayat denizinde....
Komidinin yanındaki sehpanın üzerindeydi,cam sehpanın tam ortasında,ellerinle özenerek büyüttüğün çiçeğin hemen yanındaydı.Akşamdan bıraktığın yerde öylece duruyordu.Bense hala iyi tarafından bakıyordum; unuttuğunu,akşam zili çalarak gelmeni bekliyordum.Bilemezdim oysa o kapıdan son kez çıktığını ve beni duvarlarla başbaşa bırakacağını.Beklenmedik anlarda yaptığın sürprizlerin en kötüsüydü bu.İki kapı ve bir anahtar vardı; aynı zamanda yüreğimin de kapısını açıyordu o anahtar ve sen o anahtarı öylece bırakıp gitmiştin,hem de gözyaşlarını üzerine akıtmadığın bir mektup bırakmadan..Belliydi yine gözyaşlarını içine akıtmış ve kaçar gibi gitmiştin bütün hatıralarını öksüz bırakarak...
Öksüz bırakmıştın ağlıyordu için için ardında bıraktığın herşey; bebeğim dediğin çiçek,ellerinle beslediğin o küçük serçe.Ağlıyordu herşey; duvarlar,koltukta uyuyup kaldığımda şefkatle üzerime örttüğün battaniye ve o battaniyenin altındaki ben.Parlamıyordu yıldızlar,ay çekilmişti köşesine,tüm renkler kör olmuştu ve gittin öylece; sessiz sedasız damlalar gibi kaydın gözlerimden.Artık o şairin şiirinde bahsettiği vefasız sen olmuştun.Gelmeyeceksin biliyorum; sorgulamıyorum hayatı,nedenini aramıyorum gidişinin,şahit olduğum tek şey durdurdun zamanı ve güneş artık ısıtmıyor bu kenti...
Haydi kalk gidelim sevdiğim yavaş yavaş
Yapraklarını döker birazdan bu mevsim
Geç kalır yağmurlar ağaçları yıkamaya
Açmadan solar dallarında tomurcuklar
Güneş te fayda etmez artık bu kente
Topraklar çatlamaya başlayıp kurur
Herkes artık sana benzemeye başlamış bu kentte
Bütün gözler beynime seni çağrıştırır
Bir kız geçer tırnakları pembe ojeli
Bir başkasının saçları dalgalı kızıl
Diğeri kahve kahve bakar dünyaya
Herkes yavaş yavaş sana benzemekte
Hasret serpilmez umudun yanına,bir kere serptin mi kendi kendini eker.Önce toprağı kandırıp sokulur yanıbaşına ve salmaya başlar zehir salgılayan kökünü.O kök salmaya başlayınca anlarsın hasretin toprağa nasıl sımsıkı tutunduğunu,serptiğine pişman olup sökmek istersin umudun yanından.Vurduğun kazmalar,attığın kürek kürek topraklar...Ömrünün sonuna kadar da kazsan ayıramazsın umuda sımsıkı sarılmış hasret köklerini ve hızlıca büyümeye başlar.Sense artık ellerin başının arasında sadece umudu nasıl sömürüp yok ettiğini izlersin.Evvel rengini çalar umudun,büyümesini yavaşlatırken kendi hızlıca büyür.Öyle bir an gelir ki umut nokta kadar kalır hasretin yanında.Toprağın altında umudun köküne dolanmışlığıyla haince zehrini akıtırken hasret yukarıda var gücüyle üüstüne yüklenir.İki büklüm olur umudun,bir gövdede iki büklüm...Ve çürütür yavaş yavaş; o çürür sen gözyaşları içinde izlersin.O kadar uzun sürer ki o izleme,hayattan canın pahasına çaldığın bir umut her gece kan olup oturur boğazına.Sen ağlarsın çevrendekiler sana ağlar,sana yeni bir umut yaratabilme çabasıyla sağlarına sollarına çaresizce bakınırlar.Seninse gözlerin hayattan canın pahasına çaldığın o umutta kalır.Yavaş yavaş yok oluşunu,eriyip tükenişini görürken belki halime acır vazgeçer umudumu çiğnemişliğinden düşüncesiye beklersin.Ama çok geç; bir kere hasret serpmeyeceksin umudun yanına,serptin mi kendi kendini eker.Sen her ne kadar farkında olmasanda gözyaşlarınla güçlenip hem seni hem de hayattan canın pahasına çaldığın o umudu ezer geçer ve o bitmek tükenmek bilmeyen izleyişten sonra anlarsın ki bir hasret milyonlarca umudu yok eder...
Bir çift kırmızı ayakkabı
Vitrin camlarının ardından bakarcasına
Uzaktan uzağa öyle bir bağ ki bu
Sanki gözlerinden o camlara hasret akarcasına
Ellerinin arasına bırakılan bir hediye paketi
Bir çift kırmızı ayakkabı paketi açtığında
(S) eni soluyorum sükunetle,üstelik senden uzakta
(E) sen rüzgar ne selamını ne de kokunu getirmesede
(N) efesim nefesine,ellerim ellerine,gözlerim gözlerine
(İ) natla,isyanla yetişmesede ve zindanlar dar gelmişse bedenime
(S) usarken bir hazan akşamı mühürlenmiş dudaklarım
(O) kyanuslar çekilmişse,bir de sen gitmişsen bu şehirden
Boş bir sandalye bekler masamın kenarında
Hiçbir zaman boş olmaya alışık olmamış
O güzel hatıralarını yad ederken
Bacakları çürümeye üstü toz tutmaya başlamış
Boş bir sandalye bekler masanın yanıbaşında
Bir zamanlar etrafı kalabalık içinde
Bilmezdin oynadığım oyunun kahramanı olduğunu
Koşturur dururdum bu sessiz filmde
Seninle birlikte sırtını dönmüşken kelimeler
Işıklar çoktan sönmüştü gönlümdeki sergide
Karanlıkların içinde bir ses duyurmaya çalışırken
Bir ışık arıyordum seni sakladığım hücrelerimde
Bilmediğim yolları sabaha kadar dolaşmışlığım
Etrafta hala sayısız umut taşıyan insanlar
Karanlık çöktüğündeyse şehrin asıl hakimleri
Her köşede ayakta duramayıp yalpalayan bir şarapçı
Parklarda kendinden geçmiş uyumaya çalışan çocuklar
Onikiden sonra mezarlıklarda başlayan şenlik




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!