(Ç) ok geç artık dönüşü yok,tüm yollar kapalı
(O) rtasında gecenin inatla durmuşsa zaman
(K) elimeler anlamını yitirmişse dudaklarımdan düşmeden
(G) eç kaldık bu limandan bir gemi daha kalkmaz artık
(E) skimiş,yitirilmiş tüm duygular,dönüşünü beklemeden
(Ç) aresi kalmamışsa verdiğin acının,bir de yaralıysa yürek
Dün gece seni izledim rüyalarımda
Korkuyla ürkekçe yürürken yine yalnızdın
Ve dönüp dönüp bakıyordun ardına
Bir el arıyordun sen söylemesende
Yalnızlığın söylüyordu gizlice kulağıma
O karanlık korkunla yürüdüğünü zannederken
Yokluğunu kabullenemeyişimle bitiyordu hayatım; seni gördüğüm songün bu bitişin ilk günüydü,bense bitişle başlangıçların aynı güne sığdığını ilk defa seninle öğrenmiştim.Konuşmam için yalvaranlara inatla susuyordu dilim.Sıkıştırılırken kolu kırılan ve bir daha açılamayan mengeneden farksız çenem,öyle kenetlenmiş öyle kaynamıştı ki birbirine kimi açlık grevinde kimiyse dilini yuttu diyordu ve bir akşam açılmıştı odamın kapısı,doktor olduğunu söyleyen adam nazikçe yaklaştı yanıma.Konuşmaya,senin daldığın bir daha çıkamadığın derinlere dalmak istedi,izin vermedi yüreğim.Kapıdan çıkarken söylediği cümle 'Aşırı anksiyete bozukluğu'.Yanılmıştı; mühür vurduğun dudaklarımı bir senin sesin açabilecekken tıp bile senin karşında anlamsız kalmıştı.Uzamış saçım,sakalımla birbirine karışmışken bir resim vardı saklayıp gizli gizli bağrıma bastığım.Hatırlamıyordum kaç gündüz kaç gece sana koştuğumu rüyalarımda.Odama giren herkes sen oluyordu; yüzümde beliren tebessümle kendime geldiğimi sananların sesini duyunca bozuluyordu tüm büyü,o acı tekrardan esir alıyordu yüzümü.Bir sabah kalkamadım yatağımdan,elim uzanamadı fotoğrafına ve karşımda yine aynı doktor.Kısa süre önce aşırı anksiyete bozukluğu diyen doktor bu sefer paranoid şizofren diyordu.Dalıp gittiğin derinlerde vurgun üstüne vurgun yiyen tıp yine yanılıyordu senin karşında.Sen kadar yakınken hayat sen kadar uzaktı yarınlara.İnsanların korku ve acı dolu bakışları arasında bir hastane odasına götürülmüşlüğüm.Kolumda serum,etrafımda hüzünle ağlayanlar.Bende ağlıyordum,resmin yatağımda kalmış alamamıştım.Sen kadar yakın sen kadar uzak olan hayat resminden ayrı düşmüşlüğümle daha da uzaklaşıyordu benden.Etrafımda çırpınıp dört dönen insanlar bir seni getirebilseler değişecekti herşey,kendi kendime kalkacaktım o yataktan,yürüyerek çıkacaktım eter kokulu o binadan,herkesi sevinçle kucaklayacak ve hatırlayacaktım unuttuğum isimlerini.Sana yetişemeyeceğini anladığım o yatakta durmuştu zaman.Yanıbaşımdaki sandalyede hiç konuşmadan oturmuş yüzüme bakıyordun,dudaklarımda bir kolonya kokusu ellerin saçlarımda.'Haydi gidiyoruz diyen o ses; yine bozulmuştu o büyü.Bu sefer gerçekten bitmişti zaman,yanıbaşımdaki sandalyede oturup gözlerime bakan azraildi ve gitme vaktimiz geldiğini söylüyordu.Gidiyordum ama sana elveda diyememenin burukluğuyla.Seni bulabileceğime,sarılıp göğsüme basabileceğime inandığım son yere doğru başlıyordu yolculuğum.Yokluğunu kabullenemeyişimle bitmişti hayatım,artık son bir umutla,tekrar görebileceğim hevesiyle direnmişliğimin anlamı kalmamıştı uzatmalarını oynadığım hayatın.Azrailin yanıbaşımdaki sandalyeye oturup gözlerime sen gibi bakmasıyla kaybolup gidiyordum seni kaybettiğim derinlerde.Ve aslında sen giderken yokluğunu kabullenemeyişim,ben giderken inatla konuşmayan resmin duruyordu yastığımın altında...
Yüzünü görmeden sevdim seni
Avuçlarımın içi yüzüne kavuşamadan
Parmaklarım saçlarının arasında dolanamadan
O kadar çok sevdim ki seni
Yüreğine bile dokunmaya kıyamadan
Yüzünü göremeden sevdim seni
Alnımın çatısında beliren o utanç
O utançtan geriye derinden çizgiler
Unutursun boşver hayat hep böyle
Yenisini bulursun geçer gider diyenler
Yüreğimin her yanında ayak izlerin
Gururun penceresinde kırık camlar
Bakarken yüzüme titriyordu ellerin
Gözlerindeki barajlar taşıyordu gamzelerine
Kelimelerin zorla yan yana geldiği
Hani bir cümle vardı ya; boşver,neyse...
Akıyordu yüzün gözyaşlarınla
Mendilindeki setler engellemiyordu taşkınları
Sımsıkı tutunacağım hayata belki sen yanımda olmayacaksın,sol yanımdan esecek kasırgalar,çıkan hortumlarda yok olacağım ama sana tutunduğum gibi sımsıkı tutunacağım hayata.İp yapıp gözyaşlarımdan merdivenler kuracağım ve o merdivenlerden sana koşacağım belki sen olmayacaksın yanımda ama sımsıkı sarılacağım umuda.Gerekirse o merdiven sana ulaşana kadar yağmurlarla yarışa tutuşacağım ve biliyorum ki bir gün bu yarışı kazanacağım.Çünkü ben sana yabancıyken,kendime hasretteyim ve her geçen gün biraz daha uzuyor hasretin yolu...
Belki doya doya sevemedim,yetişmedi vakit imdadımıza,ellerimizin arasına apansız girdi toprak ama olsun sen rahat uyu,içime de kurdum bir mezar ve o mezarın üstündeki kan çiçeklerinde yaşatıyorum sevdanı...İki mezar arasında mekik dokuyor adımlarım.Önce bütün sevdamı yazmak istiyorum bir kağıda ve bitiyor kalemim sabah olmadan,sonra bir zarf; pulsuz,damgasız kapatıyorum ağzını yola çıkıyorum ve iniyorum minübüsten yeşilliklerin önünde.Dalıyorum yeşilliklerin içine sana geliyorum.Oturuyorum mezarının kenarına cebimden çıkardığım mektubu açıp okuyorum.Sanki anlar gibi sallanıyor toprağında açan çiçekler; o an bir basamak daha atıyorum sana yetişmek için yaptığım merdivene.Sen beni bekliyorsun,ben sana geliyorum ve ben sana her geldiğimde sevdanı o merdivende daha yukarı taşıyorum.Çünkü ölen sen değil bendim; kimse göremiyordu bunu ama içimde mezar,sırtımda sevdan bitmek üzere olan bu merdivende hergün biraz daha son basamağa yaklaşıp sana geliyordum...
Sustun ve düştü dudakların giderken
Notalar veda etti ansızın şarkılara
Her adımında çarptı serseri bir kurşun
Sevdanın konduğu camın kenarına
Sen konuşmasan da sesin yetişir bana...
Gece pazarında parça parça satılıyordu düşlerim
Pembe bir beren vardı ilk buluşmamızda ve onu tamamlayan siyah atkınla pembe eldivenlerin,soğuktan solmuş pembe yanakların,yüreklerimizde beraber çevirdiğimiz temiz bir sayfa...Omuz omuza yürürken tutamazdık oysa ellerimizi utancımızdan.Hayallerimiz vardı aynı sıralarda çözülmeye hazır problemlerle başlayan,aynı şehirlere taşınan.Mutlu olmamız için yetiyordu bu sokakları birlikte arşınlamak,izlerken dalgaların bizi karşılayışını simidimizin buğusunda dans eden martıların şarkılarını dinlemek,otobüste yanyana oturmak.Soğuktan kızaran kulaklarında salıncakta sallanan bir çocuk gibi keyifli duran küpelerinin aynı ritimle salınımları,dönüş yolunda gözlerinde izlediğim sırtında çantası okula giden küçük kız,örgülü saçlarında uçuşan kelebekli tokalar ve kırmızı çoraplarını saran üstü fiyonklu siyah ayakkabıları...Ayaklarının altında ufak bir iskemle mutfakta bulaşık yıkama,tuzunu atmayı unuttuğu ilk yemek yapma girişimi.Ve kurduğun ilk hayal; imrenerek baktığın yüreğinde ilk defa somut olarak beliren sevginin öğretmeninle kesişmesi,öğretmen olma hevesin.Eve dönüşlerde anlatmadan gözlerimizde izlediğimiz,alt yazısız hikayeler.Ürkek ceylanların keşfe hazır bölgelerde her türlü riski göze aldığı umut yolculuğuydu düşlerimiz.Parmaklarına dolanan pamuk şekeri,ikiye böldüğümüz kağıt helva ve sana ilk aldığım o kırmızı gül,biliyorum duruyordu hala kurumuş bir şekilde defterinin arasında.O son mektubundaki yalnızlığının sesi çınlıyordu hala kulaklarımda ve uzak diyarlardan gelmese de kokun insan hissedince huzurla karışık bir sıcaklık esiyor damarlarında.
Bir alo sesi duyabilmek için beklenirken kontörlü telefon kapılarında sadakatin saati vuruyordu on ikiyi,karışıyordu ayrılık uzaklığın getirdiği rüzgara.Yıllar sonra yine aynı sahile doğru yol alıyorum.Kulağında küpe bulunan delikanlı elinde birasıyla sarılmış bir kıza,martıların yerini almış karabataklar.Saçları uzun bir başka çocuk pembe gömleğiyle elinde cep telefonu yürüyor uzun adımlarla,bir araba yanaşıyor sahilde oturan iki kızın yanına,onlarda binip gidiyor kısa süreli bir sohbetten sonra.Anıları doldurup cebime ilerliyorum telefon kulübesine,cebimden çıkarıyorum jetonu belki sesini duyarım umuduyla.Kulübelerde değişmiş,jetonların yerini almış kartlar; bir jetona bakıyorum bir de sana o ilk çiçek aldığım yere.
Miadı dolmuş ve tedavülden kalkmış artık eski duygular.Siyah beyaz yalınsız ve yalansız hayaller yenik düşmüş gönüllerdeki renkli halisülasyonlara.Bense hala aynı siyah beyazlıkta,anılar hep ceplerimde,çünkü analogtu benim sevdam hazır değil dijitale...
Adım ihanet olmuş artık anne
Koruyamamışım vurulup can veren hayallerimi
Kurşuna dizilirken gözünü kapamayan düşüncelerim
En sevdiklerimi toprak çalarken benden
Savunamamışım kaybolup giden dünlerimi
Ama adım artık ihanet olmuş anne
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!