Sen
Gelme bana...
Ben de
Gelmeyeyim sana...
Birbirimizin yanından geçerken
Ve eğerek başımızı
Yüreğine akan gözyaşları
Kimseler hissetmeden
Karışsa da geceye
Sessizliğe terkettiğim efkarım
Alıp gelir bana
Yağmurlarını...
Yoruldum
Hem de çok
Hayattan…
Kalabalıklar bir vızıltı sanki
Kulağımda sürekli uğuldayan
Hiç ama hiç yorulmayan
Bir çıban başı edasıyla kükrer karşıma geçip
Gönülsüz karalamalara bırakılan sayfalar…
Ekmeğini bölüşen gariban çocuklara efelenip
Açlığın tufanına tutuşmuş deşilmiş topraklar
Simsiyah bir örtünün altında can çekişirken
Sanki tatminine karşılık sürter ucundaki karalarını
İtirazım yok ateşlere...
Günahlarım...
Çığ gibi büyümekte...
Geçmiş miydi karalamalarım?
Attığım müsvedde kağıtlar...
Senelerim...
Çocuk!
.
.
Kızanları vururlar sırtlarından
Hikayeleri hep süregelir duman duman
Bıçak sırtına yaslanıp asırların yaralı sırtında
İçine yamanan kederlerin eskimişliğinde
Neresinden başlayabilirim tutuşlarını…
Kopuk kelimeler gibi aşk
Yutkunmalarıma yol veren
Ellerim uzak
Irak mı ırak titreşimlerinin bin küsur yıl acısı sanki
Sokak geceye mahkumdu sanki
Kimi kapalı perdelerin ardından
Sızardı gözyaşları…
Kimi hafakanlarına mağlup olurdu fücurlar
Kimi de yakarışlara kalırdı
Öte öte
Takılma afallayışıma
Aptalca sorularıma da
Susuz bir fidana nasıl hatır sorabilirsin?
İşte öyle
Kalabalıkların öfkesine mahkum şehirlerin serencamı…
.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!