Dünya yaratılırken koptu kıyamet,
Bir başlangıç, bir son, iç içe girmiş.
Zerrelerden evrene yükselen feryat,
Hem doğum sancısı, hem ölüm sesi.
Gökler yarılırken, yıldızlar düşer,
Yâr bağına girsem ne olur,
Gonca gülün dersem ne olur?
İnce belin sarsam ne olur,
Beni dert bağına bağban ettiler.
Meyhaneye dalsam ne olur,
Bir gece ansızın yâr geldi akla,
Zâhir" dedi beni, "bâtın"da sakla!
Şimşek çaktı cana, düştüm ben Hakka,
Sordum: "Kimsin?" dedi: "Aşkım bîçâre!"
Gönül şehrine bir sultan olmuş,
Nesîmî burcunda aşkın sırları,
Deri yüzülse de dönmez ikrarı.
Hakka yürüyenlerin nurdan izleri,
Vahdet deryasında bulur kendini.
Hatâyî burcunda şahın nefesi,
Güneşin sır küpüne düşen toz oldum,
Zamanın çarkında bir "Hû!" savruldum.
Aşkın kılıcıyla yarıldı gökler,
İçime, kanadı kırık melekler düştü.
Sabah 04:17'de zaman durdu.
Bütün saatler enkaz altında
"daha erken" diye
yalan söyledi...
Beton yığınları arasında
Bir Nisan sabahı
papatyalar silahlarını kuşandı,
karahindibalar sınır duvarı ördü,
yoncalar ise
gizli bir ticaret anlaşması için
arabulucu oldu...
Hakikat ararım, gönlümde bir sır,
Yetmiş iki millet, Hakk tecellisi.
İlahi ışık, Her birinde nur,
Aşkla bakarım, gönlümde huzur.
Dervişler sultanlar, yolunda yürür,
Gözlerinde kırmızı bir galaksi kayboluyorum
Her bakışın zamansız bir mevsim doğuruyor
Tenimde ayın karanlık yüzünden çalınmış izler
Sen dokununca gece güneşe dönüşüyor
Dudakların kelebek kanatlı bir deprem
Duy zâhid bu sözü cân üstüne cân söylenir,
Tövbe kapısı yoktur Hakk yoluna giren bilir!
Bir adım attın mı artık dönüş yoktur geri,
Ahdini bozanın boynunda kalır zincîri.
Tövbenin mumunu yaksan da bin kez zâhidim,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!