Doğa güzelliklerini sunar
Papatyalar onun diliyle göz kırpar
Yüreğinde sevda olanda
Aşka giden yol açar
Doğa güzelliklerini sunar
Kadir Babacığım gününüz kutlu olsun
Dilerim tüm dilekleriniz yerini bulsun
Sevdikleriniz hep yanınızda olsun
Acılar üzüntüler sizden uzak olsun
Kendi babamdan ayrı tutmam sizi
Güzel günlerim…
Mutlu günlerim de oldu.
Mutluluğun sıcaklığı sarmıştı içimi.
Tanımlayamadığım güzellikler dolardı içime.
Rabbim…
Merhaba gönlü sevgi dolu merhametli insan
Nicedir şiir yazanlar hep dertli sevgiden yana
Dostluklar bir bir tükenirken şu fani dünyada
Sevgiden başka ne çıkarımız var ah bir bilinse
Merhaba sadakat yüklü mert yürekli insan
Evin olgun erkekleri bakkaldan veya fırından alınan, beyaz buğday unundan yapılmış somun ekmeği yerdi. Çocuklar ve her yaştaki kadınlar ise mısır ekmeği yerdi.
Somun ekmeklerinin kıyısından köşesinden koparılan parçaların tadını asla tutmazdı mısır ekmeği, yeni pişmiş olsa, sıcacık olsa bile.
İki sınıf insan vardı evde ve biz çocuklar okulumuza giderdik. Ağabeyim ise okumayı başaramamıştı. Ortaokulun birinci sınıfında kaldığı için okuldan alınıp çırak olarak zanaata verilmişti. Her ne kadar aldığı haftalık kendi harçlığına bile yetmiyor olsa da onu somun ekmeği yiyenler sınıfına yükseltmeye yetmişti.
Antoloji’de tanıdım onu
Dünyanın en sevgi dolu babasıdır o
Yüreği sevgi dolu sımsıcak
Süperbabamızdır bizim o
Hep sevgiyle atar yüreği
Hoca camide...
Öğretmen okulda...
Abla gönüllerde...
1967-68 öğrenim yılı... Dile kolay, tam 35 yıl geçmiş aradan. O yıllardaki olaylar bir duman perdesinin arkasına saklanmaya çalışıyor. Ama nedendir bilinmez, bazı isimler, tarihler zihinlerde kaybolmamak için inatla direniyor.
Korkuyorum,
Çok korkuyorum kızım...
Telefonlarımı açmıyorsun...
Sana destek olmama izin vermiyorsun,
Allah dualarımızı kabul ediyor.
TV de gündüzleri çok önemli programlar olur. Kaçıranlar için üzülürüm hep. Bir veya birkaç sanatçı sunar programı, bir sürü de konukları vardır…
Tüm bunlar dışında değerli uzmanlar da gelir konuşur…
Aydınlatırlar bizi…
Karanlık dünyamız çıkar aydınlığa…
Orta Asya’nın uçsuz bucaksız steplerinde bulmuştum kendimi. Oralarda doğmuş olmalıydım. Konardık, göçerdik. Çadırlarımız vardı, atlarımız vardı. Sadaklarımızda oklarımız vardı. Çok keskin nişancıydık. Islık çalardı oklarımız. Kaçan hayvanlar, uçan kuşlar kurtulamazdı oklarımızdan.
Bazen içimizde güçlü biri hepimizi bir araya toplar, “Ben sizin hanınızım, kağanınızım” veya “başbuğunuzum” der, güçlü bir ordu kurardı bizlerde. Önümüzde hiçbir düşman duramazdı. Acırdım komşu ülkelere.
Uzun uzadıya setler kurmuşlardı bizi durdurabilmek için. Onun da yararı olmamıştı. Dağları, dereleri, ovaları, yaylaları aştığımız gibi o setleri de aşmıştık…
kızlarınıza ve cocuklara duydugunuz sevgi size güzel dizeler olarak geri dönmüş...kutluyorumm...kaleminiz daim olsun üstad saygılar...
çok güzel bir şiirdi anneler affetmez mi hiç Tanrıdan sonra en affedici varlıktır anneler...kutluyorum..kaleminize saglık...saygılar..