Yeni yılda
gönlünüz sevgiyle dolsun
Acılarınız son bulsun
Hastalıklar şifa bulsun
Sevdikleriniz yanınızda olsun
Gözyaşınız yalnızca
Hayat o kadar acımasızca geldi ki üstüme
nefes alamaz oldum
sonra sen geldin girdin hayatıma
yaşamadığım bir hayatı
hiç de sevmediğim beni sevdirdin bana
S elamı sabahı kesmem dilimden
Ü zdüğüm kimseyi çıkarmam gönlümden
P erişan olsun istemem geçen gününden
E ğlenmeyi düşünmem verdiğim ödünden
R est çekerim zarar görürsem sevdiğimden
B abayım layık olmaya çalışırım
Atam hazır değildik ki ayrılmalara
Yapacak çook işlerimiz vardı daha
Savaş yorgunu bedenin dayanamadı
Öksüz koyup gittin bizi güz yağmurlarıyla
Pusulasız bir gemiyiz şimdi okyanusta
Tutuştuk hasretinle geliyoruz sana
Sevgi bağımda yer etmiş
Bir İzabell kızçem vardı
Kalbinde yoktu nefretten iz
Sevgileri bitimsiz tertemiz
Katıksız tebessüm kokardı
Erkek çocuklar arasında kızlara yakınlık duymak, onlarla oynamak, onlarla arkadaşlık etmek küçümsenilen bir davranıştı. Öyle yerleşmişti ki çocuklar arasında erkekler erkeklerle arkadaşlık eder, kızlar kızlarla. Eh! Kızlardan uzak durursak bu eleştirilerden kurtulabilirdik. Ancak öğretmenin bayan olması karşısında yapabileceğimiz bir şey yoktu. “Bunun öğretmeni kız öğretmen! ” diye küçümserlerdi beni başkalarına karşı. Mahcup olur, utanırdım.
Bu öğretmenimle ilkokulun ilk dört sınıfında birlikteydik. Utansam da hayranlık duyardım o zamanki aklımla. Çünkü her şeyi bilirdi. Ne sorsak yanıtını alırdık.
Bir ilkokul öğrencisinin böyle bir soru nasıl aklına gelir bilinmez ama bir tarih dersinde Romalılar ve Hıristiyanlığın doğuşu konusu işlenirken bir arkadaşımız öğretmenimize “Öğretmenim, Hıristiyanlığın esasları nelerdir? ” diye sormuştu. Nasıl ki İslam’ın 5 esası varsa Hıristiyanlığın da olmalıydı.
Doğum günün şen şakrak olsun
Gönlün sevgiyle kalbin aşkla dolsun
Seni sevmeyen arkandan yorulsun
08 - 12 hep seninle olsun.
Gonca gülleri sakın dalından koparmayalım
Kadın okula giden çocuğunun beslenmesine o çok sevdiği börekten koymayı unuttuğunu görmüş. Çok üzülmüş. Ondan mutlaka yemesi gerektiğini düşünüyormuş. Kapıcıyı çağırmış ve o böreği çocuğuna götürmesini rica etmiş. “Evet ama sizin çocuğunuzu tanımıyorum. Nasıl bulacağım? Diye sormuş kapıcı. “Çok kolay” demiş kadın. “Okuldaki öğrenciler içinde göreceğin en güzel çocuğa ver böreği, olsun bitsin” demiş. Çünkü ona göre onun çocuğu dünya güzeliymiş. Çocuğu okuldan geldiğinde böreğin kendisine ulaşmadığını öğrenince derhal kapıcıyı çağırmış. “Neden börek benim çocuğuma ulaşmadı? ” diye sormuş. “Bilmem ki” demiş kapıcı, “yalnız ben sizin dediğiniz gibi gördüğüm en güzel çocuğa verdim böreği, ki o benim çocuğumdu.”
Bir fıkradır. Ama görüldüğü gibi güzellik de çirkinlik de kişiye göre değişir. Aslında sempati duyduğumuz, sevdiğimiz kişileri hep güzel görürüz. Çirkin bildiğimiz kişilerin çirkinlik unsurları sevdiğimiz kişilerde bizim için hayranlık duyulacak unsurlara dönüşür gözümüzde.
Bir zamanlar sinemaların Çirkin Kralının filmlerini izler dururduk. Filmlerine isim olurdu Çirkin Kral. Filmlerde Yılmaz Güney’i tarif ederlerken çirkin olduğunu da söylemeyi ihmal etmezlerdi. Oysa bu yalnız kahramanı izledikçe ona sempatimiz öylesine artardı ki, her birimiz kendimizi hayalimizde birer Yılmaz Güney gibi görürdük. Oysa ki hiç kimse kendisini çirkin bulduğu bir kişi olarak hayal etmez. Zaten son filmlerinde bu “Çirkin Kral tiplemesini bırakmıştı. Artık kızların aşık olduğu bir jön durumuna gelmişti. Oysa ki o aynı Yılmaz Güney’di ve bugün baş rol oynayan birçok aktör ondan daha yakışıklı değildir.
Ya kadir baba iyi değilim
Sonra konuşuruz
Herkesten nefret ediyorum
Artık bu duruma getirdiler beni
Allah kahretsin
“Size baba diyebilir miyim? ”
Bu soruyu sormuştu,
Sanalda ilk karşılaşmamızdı.
Sanki biliyordu,
En duyarlı olduğum kelimeyi…
“Babacığım”
kızlarınıza ve cocuklara duydugunuz sevgi size güzel dizeler olarak geri dönmüş...kutluyorumm...kaleminiz daim olsun üstad saygılar...
çok güzel bir şiirdi anneler affetmez mi hiç Tanrıdan sonra en affedici varlıktır anneler...kutluyorum..kaleminize saglık...saygılar..