Sen ben yokken
Yeryüzünde aşkımız vardı.
Nehirler gibi gümüş renkli,
Poyraz rüzgârı serinliğindeydi
Aşkımız.
Yıl 1968...Kiçikapudaki lise yıllarım
Eski Rum evini bu gün gibi hatırlarım
Loştu mahzeni, karanlık ve serindi
Yıkık döküktü ama neticede evimdi.
Çıkardık takır tukur tahta merdivenlerinden
Penceresinin biri avluya
Gün gelecek bitecekti
Gül yaprağın dökecekti
Bu faniden göçecekti
İşte göçtü benim ömrüm.
Azar azar, lime lime
Viran bahçelerde, öksüz köylerde
Tükenişi kaldı, bütün dillerde.
Bir ömre bedel olan yıllarda
Çektik çilesini gurbet ellerin.
Kederde, kıvançta beraber koştuk,
Lâle, sümbüller yetişir
Viranda kuşlar ötüşür
Ölüm gelir, sel yetişir
Coşar Mevlâya, Mevlâya.
Kara toprak sana sözüm
Üzümleri çoktu bizim bağların.
Alaca düşünce yerdik bir zaman.
Katarı eksilmez yüce dağların,
Eteklerin gezdik, tozduk bir zaman.
Ferfenede tüm mahsuller yerliydi.
"Zemheri ayında yaz gücüğe demiş ki:
- Hani benim gözellerim,
Gerdan açıp gezenlerim?
Gücük oradan seslenmiş:
- Gözellerini göze koydum.
Tandır başına düze koydum.
Kem işleri sevemem
Dışım bir içim aynı.
Şerden libas giyemem
Çün bunu kem’den saydım.
Gönül harap oldu, güze ulaştı,
Gizli gizli yâr bahçesin dolaştı,
Seher yeli kapım hep sensiz açtı,
Gönül hasta oldu yine gelmedin!
Seller kıskanırdı gözüm yaşını,
Beşiktepe üstü tarih toz duman,
Yığın diplerinde halimiz yaman,
Nasıl da geçermiş nasıl da zaman
Nasıl anlatsam ki eski halleri!
Sekiyurtta ekin ektik güzünen.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!