Dar geliyordu; Orta Asya'nın bozkırları hep Türk'tü
Korkusundan yaptırdı koca Çin, Türk'ten ürktü
Savaş bir sanattı onlara, ölüm ise üstlerine kürktü
Yeni coğrafyalara açıldı; başladı Türk yürüyüşü
Balamir Yabgu topladı; Hun Kavmini etrafına
Sonsuz bir boşluk, karanlık
Yuvarlak misket, gezegenler renk renk
Küçük bir dünya, mavimsi
Güneşin etrafında ahenk
Misketin etrafında türlü benekler
Beğenirsin sevgiliyi
Gül verirsin eline
Gönlünü çalmak için
Aşk dolarsın diline
Ve hayali gerçekleştirir
Üç kardeştiler Nevin, Harun ve Hasan
İyi geçinmelerine rağmen, kavga ederlerdi; bazen
Elim bir kazada kaybettiler; anne ve babalarını
Yardım edecek bulamadılar; dost ile akrabalarını
Sabahın ilk saatleri
Tatlı bir meltem havasında park
Hoş bir serinlik
Rüzgârın itmesiyle dönen bir çark
Kendi halinde sallanan salıncaklar
Hayat, bir rüzgara benzer
Bazen zayıf, bazen güçlü eser
Uçurtma gibidir aşk
İpini makas keser
Uçurtmanın gövdesi üç çıtadan
Bir şehir barındırıyorum, yüreğimde
Tropik ormanlarıma yağar durur, musonlar
Meteorolojiden bağımsız
Fırtına öncesi sessizlik, ıslık çalar
Rehavete kapılır, nehirler
Sarı saçların, dalgalanırdı rüzgarda
Tıkılı kaldı; yüreğim işte burada
Umutla bekliyorum, af edişini
Bana dönersin ya, hani olur da
Çiçekler seni sordu; baharlar seni
Ben acemi bir aşık, aşkı yeni öğrenen
Küçük aksiliklere kızıp, hemen söylenen
Aşk sözlerine kanarak, ateş gibi közlenen
Sanırım ki; sevdanın elini tutmayı unuttum
Damat iken tomarla paralar, elbiseme asıldı
Yüzüme çarpıyor rüzgârın serinliği
Nahnu Caddesinde yürürken
Neon ışıklı tabelalar gözleri alıyor
Akşamın hüznü çökerken
Ve yıldızlar kendini gösteriyor
Park gölünün kuşları öterken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!