Turuncu kum savanda
Bol rüzgarlı havanda
Kuru tayın, katıksız
Duruyor, küflü sahanda
Bir çadır, savunmasız
Bak hele şu kefereye, gizli planları varmış
Bu nedenle Türkiye’nin başına ateş sarmış
Teröristlere arsızca, tonlarca silah atarmış
Planlarını başına sar, Allah’ım, Afrin’de
Diplomasi trafiği işler, NATO bin gazel okur
Ağaç
İki misal verir, insana
Yemyeşil haliyle
Cenneti hatırlatır
Yana ateşte, odun olur
Tarih yazsın aşkımızı
Sen bir agora kızı
Ben denizlerin fersahından gelen
Âşık denizci
İşitmişsindir, umarım gelişimi
Beni ilk karşılayan oldu
Ah bu gönül hicrana düştü; yine
Anlatamaz kendini, kendi haline
Ne bir duyanı var, ne bir anlayanı
Dil söyler, göz ağlar, çalar tezene
Ah bu gönül söz dinlemez, ağlayarak
Toprağın neresinde gezdiğini, iyi bileceksin
Çünkü bir gün, o toprağın altına gireceksin
Karanlıkta şaşırıp, "Burası neresi" diyeceksin
Ah demeden önce, bir düşün derim
Doğup, büyüyünce, alınca yaşını
Allah’ın emirlerini indirdi; Tur Dağı’ndan Musa
Tabletlerle birlikte içine kondu; maharetli asa
Geçilirken Kızıldeniz'deki, o mavi dalgalı devasa
Her zaman yanındaydı onun, kutsal Ahit Sandığı
Akasya ağacından ve altındı; maddesinde menşei
Ne çok vebal yüklediler omuzlarına
Adına Kızıl dediler o güzel insana
Hep kast edilmek istendi canına
Kendi yok, ahı var Abdülhamid'in
Korusa da onu, bir avuç inanmış şahin
Puslu ve sisli bir maziydi
Mugayir hayallere gaziydi
Her olacak şey yazıydı
Ve teslimiyete razıydı
Bu ahmak aşık
Esinti mevcut
Mazimin derinliklerinde
Rüzgâr, efkâr duvarını aşıyor
Ücra köşelerime doğru
Nostaljik bir akarsu misali
Hayat saydamlarını delip geçerken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!