dinledim çobandan
yanık türküsünü
bahsetti sevdadan
sevgi öyküsünü
dağları delermiş
yerle bir edermiş
ölüm kadar beyaz
ölüm kadar siyah
zerkeder şırıngaya
yalnızlık tohumunu
içer tutan eller bu duyguyu
salar gökyüzüne
ceylan ürkekliğiyle çaldı kalem
şiir dedimse şiirdir
kül rengi bulutlara inat
sararan sarmaşıklara
katran karası gecelere
yüreklerde yanan korlara
Söyletme derdimi büyüktür,
Yağmur öncesi rüzgarların,
Yağınca gövdesi küçüktür,
Yağmur,derdim kadar büyüktür.
Söyletme derdimi,zülüftür,
surican’ım rüzgarın esintisi
acıya merhem deva belirtisi
keklik otlarından haber yok şimdi
gel artık eyleme görün bizlere
surican’ım bir buse eyle gel gör
biri daha gidiyor
bilmem sefa da mıdır? cefada mıdır?
sefadaysa tahtına kurulmuş
cefadaysa tahtaya mahkum olmuş
biri daha geliyor
bir ışık saman yolundan uzatır ellerini
miski amberle yıkar şehrin günah kirlerini
aydınlık karanlığa gebe bırakmaz peşini
sokak köpekleri aç sefil şehrin efendisi
sararmış yapraklar satılıyor
iç içe zincirlenmiş hatıralarla birlikte
hattatın döktüğü mürekkep hala ıslak
satılan kitap üç beş öte beri
üç beş kuruş verilse de
geçmişten kalan anı elbette
harman yeri kurulurdu
tepenin yamaçlarına köyümün
papatyalar açardı genç kızların entarilerinde
olgunlaşan karpuzlar çatlatılırdı
el tutulmaz çeşmelerde
koşardık çocuk yüreklerimizle
Rüzgarı alıp ta önüme,
Koşasım gelir de dağlara,
Namlu doğrultulur böğrüme,
Sular durulur,ben dururum.
İlmek atılır çiceğe,
sen nereden bileceksin? can dost,vefakar insan,gönül adamı mustafa haşimoğlu nun 1974,1975 li yıllarda elimizde büyüyen oğlu sarı ismailin bu kadar duygulu şiirler yazabileceğini.
sen nereden bileceksin? işletme müdürü makine mühendisi bir yiğidin bu kadar zarif ve naif ruhlu olduğunu.