Dertliler koğuşu,gözükmüyor hiç gardiyan,
Ne kapalı,ne açık,mahkumu yok çağıran.
Dört mahkum yatar burada,ikisi müebbet,
Kurtulmak için yapıyorlar hesabı ebcet.
Bir masa,yarı çökük karyola,bir de çek yat,
Haber saldı uçan kuşlar,çayıra çimene,
Rüzgar uzandı,erişilmez en zirvelere.
Avlanmıyordu kartal,yol veriyordu aslan,
Şairsiz ormanda,yoktu onları oynatan.
Geceler,gündüz olmayacak gibi kararmış,
rakamla yazılır kağıda tarih
köşeye iliştirilmiş dolunay
ömürdür kağıda yazılan tarih
her yırtılışta dolar yeni bir ay
yapılır ayak altı kağıtlardan
bir avuçtuk
bir elin parmağı kadar
yorgunduk
her şeye rağmen açtık açlığa
suya hasrete
közden ateşleri sırtladık göğsümüze
gündüz bitti
gece geldi
gece bitmedi
rüya geldi
rüya gitti
gündüz geldi
şimdi tam sırası çekip gitme zamanıdır
boynunu bükmeden duvarlara çarpmadan
gözlerini ok gibi kalplere saplama anıdır
kendini fırtınaya atarak sellere kapılmadan
şimdi tam sırası gelme zamanıdır
Gölgeler gecede yaşar,sahici gölgeler,
Ayaz keser insanı,alır tüm gövdesine.
Siyahtan kuşak bağlar,gölgedeki perdeler,
Kuşağa ürperti diker,sürükler dibine.
Yayla olur,ışık önündeki tüm nesneler,
mücerret sıkıntılarım müşahhaslaştı bugün
Nuh tufanından kalma sel gözyaşı oldu bugün
erguvansız akşamlarda bilinmez bir düğün
zifafa giriyor kederim teneşirle bugün
cem olmuş duygularım kaçtı uykularım bugün
kan kırmızı güfte yakılan ağıt
zaman dinlemeyecek bestedir bu
oynanıyor gözyaşlarıyla zılgıt
bir canın arkasından feryattır bu
yaprağı ben çağırmadım
asılı duran yaprakta uğur böceğini
böcekteki kırmızıyı kırmızının rengini
salına salına düşerken yere
basacaktı bir ayak
ayakları ben çağırmadım
sen nereden bileceksin? can dost,vefakar insan,gönül adamı mustafa haşimoğlu nun 1974,1975 li yıllarda elimizde büyüyen oğlu sarı ismailin bu kadar duygulu şiirler yazabileceğini.
sen nereden bileceksin? işletme müdürü makine mühendisi bir yiğidin bu kadar zarif ve naif ruhlu olduğunu.