kararan yüreklerde savrulan rüzgarları
rüzgarı uçuran ağaç dallarını
dallara sarılı sarı yaprakları
yapraklara asılı perçinlenmiş kansız acıları
sen nereden bileceksin
ruhumun derinliklerine
tebeşirle çizerken ağıtlarımı
gül kokan yıpranmış hayalleri
unuttun ayaklara saldığımı
sen ey kıvrımların
Nazarın olmasa da her daim üzerimde,
Yıkardı ruhumla,etle kemiği validem.
Sensiz bir dünyanın hükmü,anladım hükümsüz,
Gidişin bendeki külleri,serdi validem.
yenilgiyi düğünlerde buldum
çalmadığım yıllardır tozlu gitarda
soğuk içtiğimiz ayran köpüklerinde
ışıklara karışan İstanbul gürültülerinde
sade benle dost yalnızlığımı
kısıktan bir ses
kar altında
duyulmuyor nefes
girmiş kardan toprağa
topraktan kara
üşüyor
ruhlar lime lime taksim edilmiş
ruhlar yağmur suyu gibi berrak ve temiz
beden değil parçaların birleştirilmesi aşk
etle kemiğin bitirilmesi aşk
duru bir şaraba batırılan zehir
beyaz ölüm şıkırtısında
yaslı duran yastıkları kaldırdım ayaklarımdan
düşünceleri salmak karşılıksız göğe
kanadında uçan güvercine
uçmak ne garip
ne hayallerim vardı
olmadan önce gerçekler
yanık yüzünü göstermeden önce
bıraktım engin deryalara katıldı
hayallerim hayat bulutlarının
üstüne kurulup gerçeği alaya aldı
sarı yaprakların sürülüşüdür gönlüm
sarı olmadan önce yeşil olan yapraklar
bana ait değil artık bende değildir hüznüm
açar bir yerlerde sararan sarmaşıklar
neyzenin taksimidir yol boyunca duyulan
su oluğuna seherde
bir erkek güvercin kondu
yiyecek arıyor yerde
sonrasında
küçük bir kırıntı buldu
sen nereden bileceksin? can dost,vefakar insan,gönül adamı mustafa haşimoğlu nun 1974,1975 li yıllarda elimizde büyüyen oğlu sarı ismailin bu kadar duygulu şiirler yazabileceğini.
sen nereden bileceksin? işletme müdürü makine mühendisi bir yiğidin bu kadar zarif ve naif ruhlu olduğunu.