havanın puslu
vaktin olmadığı zamanlarda
çıkıp ta geldi bir karanlık vakti
bilinmez bir ses tellerden geçerek
öylesine şair oldum
öylesine darmadağan
kupkuru şehrin yamaçlarında
emanet vermek için bekledim
çektiğim çeliklerin öz suyunu
demirden yüreklere verecektim
günler aylar yıllar
sabah soldan biri vurulmuş dediler
öğleyin sağdan biri öldürülmüş dediler
akşam faili meçhul kimdir bilinmez dediler
gece Beyoğlu’nda cinayet oldu dediler
kim dedi
yitik kalbin hüznünde gördüm
yitirilmemiş kalanlar vardı
ananın çocuğunu sarmaladığı gibi
yitirilenleri bırakıp kalanlara sarılmak
o sıcaklıkta gördüm ışığı
ümidin hep kalacağını
taş cansız ölü
el canlı diri
karalı gözü
çocuktan biri
adını sorma
merkezi fren hidrolik yağı eksilmişti
kan ünitesinde iki ünite kan verildi
ateşleme sistemi sensörler arızalı
göz kliniğinde bir gece yattı
geçip giden zaman, yaşıma bir yaş daha katıyor,
aklım öne baksa da,gönlüm geçmişe kayıyor.
takvimin yaprağıdır,ortalığa dökülen,
geçmiş uğruna,bir damla yaştır gözden süzülen.
yorgun ayaklarımı sellere bıraksam
korsanı olduğum hıçkıran denizlere
ışıksız okyanuslara mehtabı sorsam
derler mi ki bekliyor seni sahilde
solgun bakışımı gözlerine bıraksam
uyandım sabah
bir çay ardından bir iki lokma
sıradan bir gömleği pantolonu
üstüme geçirdim
çıktım yola
sen nereden bileceksin? can dost,vefakar insan,gönül adamı mustafa haşimoğlu nun 1974,1975 li yıllarda elimizde büyüyen oğlu sarı ismailin bu kadar duygulu şiirler yazabileceğini.
sen nereden bileceksin? işletme müdürü makine mühendisi bir yiğidin bu kadar zarif ve naif ruhlu olduğunu.