yalınayaktı
yani çıplaktı
minicik eli
yırtık entari
zavallı çocuk
garip dilenci
vurgun yemiş yürekte
ardına bakmadan gidişin
hayalleri sorguladığım
rüyalardaydı bedenin
bekçisi olduğum
yağmur şıkırtısında bestelenir
tek katlı evin camında
ruhu yıkar beden temizlenir
bırakır yüreğinin yanına
yağmur şıkırtısında kirlenir
buldum en derinden
beni yaralayan beni benden eden
bulunmaz diyarın perçeminde
hüzün akşamlarını kesen
buldum en derin rüyalarımı
belki bir seher vakti
belki bir gün batımında
öksüzlüğün
öksüz kaldığında
sade ben varmışım
sade benden ibaret
Kırık gönlüm burkuldu yine,
Çare yok mudur ki bu derde?
Devasız dert acep nerede?
Dostların yaptıklarına bak.
Ağlayan duvardaki sazdı,
Her adım,taze bir can gibi,
Doğar kaldırım taşlarında,
Her adım,taşırken ümidi,
Bırakır kaldırım kenarına.
Her adım,yeniden bir doğuş,
kelepçeye taktım zamanı
bağladım taş gövdesinden ağaca
boynuna da ayna astım
tüm görünenler adına
rüzgarı hapsettim
kar bestesini çalarken bir ikindi sonrası
dost gönüle dedim haydi kur bir çilingir sofrası
titrek ellerim soğuktan çatlamış
oda soğuk mu soğuk
böğrümden çıkmaya çalışan sesler boğuk boğuk
not düşüldü deftere
bilmem kaçıncı sene
kaçıncı ay kaçıncı gün
sürüldü tarla yontuldu taş
bu geçen ömürlerde
sen nereden bileceksin? can dost,vefakar insan,gönül adamı mustafa haşimoğlu nun 1974,1975 li yıllarda elimizde büyüyen oğlu sarı ismailin bu kadar duygulu şiirler yazabileceğini.
sen nereden bileceksin? işletme müdürü makine mühendisi bir yiğidin bu kadar zarif ve naif ruhlu olduğunu.