İrfan Yılmaz Şiirleri - Şair İrfan Yılmaz

İrfan Yılmaz

Gözler konuşur gülüm, dilin sustuğu yerde
Hiçbir kelam yetmedi, akla ziyan nuruna
Aşk atına vurulan çift kişilik eyerde
Gönlüm seninle uçtu şahikalar turuna
Sıradağlar çınlattım, gülüm senin uğruna

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Aşkın kıyım sırasında, bir bedenim iki yarım
Efkâr tüten çırasında, ateş değil ben yanarım
İki afet bir canımı söze döksem yok tanımı
Sol yanımı alev sarmış, buz kesiyor sağ yanımı

Gönül binmiş aşk atına, menzildeki gülü afet

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Madem ki ayrılık zamanı geldi,
Kıyamet sırrına er de öyle git.
Hangi ağır günah aklını çeldi,
Mahşer için bir gül der de öyle git.

Konaklamaz oldu gönül bir yerde,

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Tılsımlı gül kıyıp durdu, can evimi lime lime
Adı gizli, çift heceli, dilime yasak kelime
Nutkum tutuldu görünce, bir kalem verin elime
Hamitabat gülün gonca, arar oldum yıl boyunca
Tılsımını bozmak için, var mı dört yapraklı yonca

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Ne çok özledim seni bilemezsin sevgili,
Ömre bedel saydığım bakışına hasretim.
Çok söylesem az gelir bu sevdayla ilgili,
Gönlüme beklenen gül nakışına hasretim.

Bir tek bakışın değil aşka dair sabıkan;

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Aramıza, yer set çekmiş, gök perde
Yedi iklim dört bucakta bu cihan
Nasıl seni tutamaz ki bir yerde
Bulutların üstündesin Hurican
Kadere bak, sen nerdesin ben nerde
Aramıza, yer set çekmiş, gök perde

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Biliyor musun gülüm, bu aşk ne demek?
Sanki rüya içinde gördüğüm rüya,
Sevgi sabırla yandaş, tutkuyla emek.
Yitik ömrüme bakıp sen de gördün ya:
Aşkın üstünde dönüp duruyor dünya.

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Gül Kasidesi

Ey gonca gül, biraz eğil, dinle, duyuyorsan eğer
Sussam kalem razı değil, yazsam sana nazar değer
Şeyda bülbül ötüşüyle, Ferhat'ın Şirin düşüyle
Akla ziyan gülüşüyle, goncan tılsımlıymış meğer

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Bilmez misin sevgili ömür tersine akmaz,
Rüzgârsız bulut uçmaz, bulutsuz şimşek çakmaz.
Bir kez düşmeye görsün bölünmüş gönüllere;
Keremi yakan ateş, Aslı'yı sağ bırakmaz!

Devamını Oku
İrfan Yılmaz

Dolunaylı bir yaz gecesiydi. Vakit gece yarısını geçmiş, kocaman bir tepsi gibi, geniş bahçenin doğu sınırındaki ulu ceviz ağacının kenarından, hafif bir hışırtı ve gülümseyen yüzüyle erkenden doğan dolunay, gittikçe yükselmiş ve yükseldikçe de küçülmüştü. Yönü, güneye bakan evinin sundurmasında dalgın ve düşünceli oturan, kırk yaşını geçmiş köylü adamın eli bir kez daha önündeki tütün tabakasına uzandı. Yıllardır ustalaşmış parmakları ile tütün tabakasını tıkırtı ile açtı. Bir sigara daha sardı. Kibriti çakarken hoş bir kav kokusu yayıldı. Sıkıntılı, endişeli ve düşünceliydi.

- Feriha! dedi. Feriko... Ferikom!

Aradan geçen yirmi yılı aşkın bir zaman, ne gözlerinde tüten o eşsiz simayı, ne de gönlünde yarım kalmış sevdasını tamamen silebilmişti. İnsanın asla erişemediği ve artık hiçbir zaman erişmesinin de mümkün olmadığı, kalpte gizli kalan o sevgili, demek ki asla unutulmuyordu. Ömründen akıp giden her yıl, gönüldeki o sevda ve zihindeki o hayali biraz daha silik hale getirmeye çalışsa da tamamen silemiyordu. Gökyüzüne baktı, dolunayın gümüş ışıkları, görebildiği alanda ancak üç beş yıldızın göz kırpmasına izin veriyordu. Yusyuvarlak ve kocaman bir tepsi gibi doğan Ay'ın, neden yükseldikçe küçüldüğüne ve küçüldükçe de ışığının arttığına bu güne kadar bir türlü akıl erdirememişti. Bir kez daha dudaklarından aynı sözcükler döküldü:

Devamını Oku