1956 Yılında Kırşehir'de doğdu. 1983 yılında Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. (1983-1985) Yılları arasında Çorum ili İskilip, Alaca ve Mecitözü ilçelerinde Hükümet ve Belediye Tabibi olarak çalıştı. (1985-1987) Tarihleri arasında Kırklareli'nin Babaeski ilçesinde Askerlik görevini tamamladı. 2002 yılına kadar Babaeski ve Lüleburgaz'da hekimlik doktorluk görevini südüren doktor 2012 yılına kadar Tekirdağ'da serbest tabip olarak çalıştı.
2012 yılında Bodrum'a yerleşen şair halen Bodrum - Turgutreis'de hekimlik görevine devam etm ...
Firuze iki derya kuşanır Gelibolu,
Yarımada kıbleden yaslanıyor şimale.
Toprağı Rumelidir, havası Anadolu...
Yadigâr bu vatana rengi kanayan lâle!
Cennet’i anımsatan büyülü yarımada
Sükûtuma da sebep, tüten efkârıma da...
Düşlerimin peşinde buz mavisi bir hüzün
Fecrin alevlerine değse bile dondurur
Kasvetli gecelerin saklısında gündüzün
Belki de kıyameti bekleyen bir son durur
Düşlerimin peşinde buz mavisi bir hüzün
Kıyameti kuşandım gözümün nuru hûma,
Sevgilimi görürsen halimi yaman dersin.
Gönlüme güneş doğsa gece çöker ruhuma,
İşmarın göz ucuyla gecikme aman dersin!
Geçti evvelin hükmü ahirde zaman dersin,
Eğer dilin varmazsa gözümün nuru hûma
BİRİNCİ BÖLÜM.
Gök yüzünde uçuşan beyaz tüylü birkaç bulut parçası öğle saatlerine doğru, mayıs ayının gülümseyen güneşine yenik düştü. Uludağ'dan başlayan lekesiz, engin mavilikteki büyülü tül, Bursa'yı aşarak ovanın hafif sisli ufkuna ulaşırken; Setbaşı köprüsünün altında zümrüt çimenlerin üzerine çiçeklerle bezenmiş halı desenli canlı tablo ve çevresini fersiz gözlerle süzen genç kız, iklim, tarih ve sevginin mirası eşsiz güzellikleri görebilecek halde değildi. Yeşilin bin bir tonunu gergefine işleyen Uludağ'ın görkemi ve adını yeşil sıfatından alan Yeşil semtinin sihirli çekimine kayıtsız kalmıştı. Sevgi, sabır ve hünerin ipek dokusuna ilmek ilmek işlendiği, sanatla bütünleşen bu büyülü şehrin; görünmez bütün yükü sanki omuzlarına yüklenmiş gibi yorgun görünüyordu.
Son umut ve cesaret kırıntılarını toplayarak aklına takılan iki katlı binaya tedirgin adımlarla yürüdü. Günlerdir cesaret edemediği merdivenleri ürkek adımlarla çıktı. Titreyen elinin uzandığı kapının zili, kendisini yeniden yaşama bağlayacak son şans olabilirdi.
Kapıyı genç ve güzer yüzlü bir hemşire açtı. Solgun yüzlü genç kızı kısaca sürdükten sonra:
-Hoş geldiniz hanımefendi, randevunuz var mıydı? diye sordu.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.
Leylâ hanım, on beş yıl özlemini çektiği bebeğe bir günde kavuşmanın sevinciyle İstanbul'a dönerken arabada eşine seslendi:
-Şimdi bu kıza, kendisi gibi güzel bir isim bulmak lâzım dedi.
Semih bey gözünü yoldan ayırmadan:
-Güzelliği daha şimdiden belli olmaz hanım dedi. Onun güzelliği birkaç hafta sonra belli olur.
Sevgilim bu sana kaçıncı mektup,
Saymadım üst üste sıralı dersin.
Yeminli sözleri ne tez unutup,
Değişti oyunun kuralı dersin.
Kahrımdan ölürüm yalansa sözler,
BEŞİNCİ BÖLÜM
İnsan hayatındaki büyük değişikliklere sebebiyet veren aşk, genellikle beklenmedik bir zamanda ve tesadüfle başlıyordu. Arkadaşları arasında Şirini hâlâ bulamadı! diye espiri konusu olan doktor Ferhat, gönül sarayına kurulacak sultanına rastlayamadı ta ki; nadide hediyelik eşya satan bir mağazada, genç bir kızın aynadan yansıyan büyülü gözlerine vurulduğu ana kadar.
Yıl başına birkaç gün kalmıştı. Ferhat, yetişmesinde büyük emeği geçen hocasına uygun bir hediye almak için; genellikle ithal ve pahalı malların satıldığı mağazayı dolaşıyordu. Uzun ve sarı saçlarıyla ilk bakışta göze çarpan, narin yapılı genç bir kızın; kristal cam eşyaların sergilendiği bölümün duvarına asılmış, altın varak çerçeveli oval aynaya kapılmıştı. Ferhat, sırtı dönük olan kızın, aynada yansıyan yüzünü görünceye kadar adımlarının farkında olamadı. Altın ve bakır alaşımı özel bir alaşımla sırlanan, iki karış en ve üç karış boyundaki oval aynanın; genç kızın yüzüne sanki akşam güneşinin ışığını tüllemiş gibi olağanüstü bir görüntü sunumu vardı.
Bir adım gerisinde duran silueti farkeden kızın biraz yukarı kaldırdığı büyülü bakışları, kendisini hayranlıkla süzen yabancıyı yakaladı. Dört beş saniyeyi ancak bulabilen bu bakış süresi, doktorun büyülenmesine yetip de artmıştı bile. İnsanın zamanı durdurması mümkün olabilseydi; Ferhat, genç kızla aynada göz göze geldiği anın sonsuzluğunu arzu ederdi!
Suç üstü yakalanmış bir çocuğun mahcubiyetine kapılan genç kız sessizce aynanın önünden çekilerek mağazanın çıkış kapısına yöneldi. Aynaya doğru bir adım daha atan Ferhat, kızın mağazadan ayrılışını aynadan izlerken; şık giyimli, orta yaşlı bir hanım yanına yaklaştı:
İncileri, has değilse yakutu
Bir tebessüm niçin ömre bedel ya
Ta ezelden, aşk tılsımlı bir kutu
Sırrını hiç çözemedim Ofelya
Bir tebessüm niçin ömre bedel ya
Ay geceye gücendi, güneş gündüze küstü.
Gel, bir demet ışık sal; sabah olsun gidersin.
Kuşlar yuvalarına dönerken akşamüstü,
Gönül kapımı bir çal, sabah olsun gidersin.
Kör zindanda tutsağım ey bahtımın ak gülü,
Sükûtu altın saydım, söz dilimde gümüştü;
Beni dilsiz bırakan bakışını hatırla.
Gönlüm aşka düşmedi, aşkın gönlüme düştü
Sineme şimşek gibi çakışını hatırla!
Elinden yudumlarken sevdanın iksirini,
Nerdesiniz,Eski kadim.dostum.nerede..Edebiyat defterindeki yorumlarını gördüm yazima yaptığın oraya pek girmiyorum ama duygulandım.. Bayramin mübarek olsun çok bayramlar görelim.değerli kadim.dostum değerli abim...Saygılar hürmetler..
İKİ ŞAİR/ŞİİR VE ANTOLOJİ.
Şiir Örnekleri 3 - Şarkı
Sükûtu altın saydım, söz dilimde gümüştü;
Beni dilsiz bırakan bakışını hatırla.
Gönlüm aşka düşmedi, aşkın gönlüme düştü
Sineme şimşek gibi çakışını hatırla!
Elinden yudumlarken sevdanın iksirini,
Sandım k ...
hocam harika bir şiir olmuş ben bu şiire şapka çıkartırım tam puan +ANT