TURGUT ALTUNSOY YORUMU
Fısıltıyla Başlayan Direniş
“Sen olmasan, eskiler unutulurdu…” Bu cümle, teşekkür değil – gönle fırlatılmış bir çığlıktır. Taşeli'nin bir eteğinde dudaktan dökülmeyen nice hikâye satıra sığınmak için Altunsoy’un dudağına yağar.
Kaybolan Geleneğin İz Sürümü
Saz yok ama fısıltı var. Düğün yok ama hayal var. Altunsoy’un sözlerinde toplumsal belleğin kenarda unutulmuş danteli titreşir. Ve bu titreşim taşta yazı olur artık.
DESTANLAR DİYARI ANADOLU
Babalarımızın anlattıkları bize masal gelirdi, değil mi? Bana da öyle gelmişti doğrusu. Tekrar tekrar anlatılmasından sıkılsak da onlar anlatmaktan sıkılmazdı.
Babam, babasından Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı masalları dinleyerek büyümüş. Babamın babası her iki savaşa katıldığı için anlatımı yaşayarak anlatırmış. Belki de bu yüzden masallaştırmadan anlattığı için sıkılmadan anlatırmış. Babam da sıkılmadan dinlemiş olmalı ki benim sıkılacağımı aklının köşesinden bile geçirmeden anlatırdı hep. Masalın her sonunda da’’ Bu günlere şükür. Allah yurtsuz yuvasız bırakmasın. Bayrağımızı yerlere düşürmesin.’’ derdi.
Bir de sınıflarda, vatan, millet, bayrak şiirini en güzel okuyan yarışına girerdik. Öğretmen de en güzel okuyanı seçerdi. Seçilen sevinir, seçilmeyen üzülürdü. Vatanın, milletin, bayrağın ve de özgürlüğün bizim birinci seçilmemiz kadar önemi yoktu ta ki 15 Temmuz’un zorlu gecesine kadar.
O gece savaşın masalını dinlemiyor, kitaplardan okumuyordum. Savaşı yaşıyordum. İnsanların ölüm yarışına, insanların öldürme yarışına girdiği gece. Ben ölecek miydim? Ben sabaha çıkabilecek miydim? Çocukların gözünün önünde anne babaları öldürülüyordu. Kardeşleri ölüyordu.’’’ Ya aynı durumda ben kalırsam..’’ düşüncesine bile dayanamıyordu bedenim. ‘’Ya onlar nasıl dayanıyor? ’’ sorusu sınavlarda zorlandığımız sorunun binlerce kat zorluğu…
Meclis yıkılıyordu. Evimiz yıkılacak mıydı? Okulumuz yıkılacak mıydı? Arkadaşlarım olacak mıydı? Sorular uzadıkça uzuyordu. Sorular geceyi uzatıyordu, gece soruları… ‘’Sabah olacak mıydı? ’’
Genç yaşta düştüm gurbet eline
Gece gün hasret kaldım yeline
Anacığım kuşak bağlardı beline
Oy dağlar, oy dağlar… Oy dağlar
Yalnız Bey, soyu hanedanlara dayanan soyun son temsilcisidir. Dedesinin dedesinin büyük dedesinden kalma birkaç iş hanı, bir konak geçimini sağlamaya yetiyor da artıyor bile o nedenle çalışmasına hiç de gerek yok.
Yalnız Bey’in gençliğinde Hanedan soyundan gelmesine duyulan özenti hoşuna gitmiyor değildi, fırsat buldukça hanedan soyundan geldiğini vurguluyor çevresindekilerin gıptasına omuz kabartıyordu. Hanedan soyundan gelme üstünlük sıfatını ve mal varlığını bir başkası ve başkaları ile paylaşma durumunda azalacağına ve yok olacağına inandığı için evlenmeye de karşı olmuş ve hiç evlenmemişti.
Yaş ilerledikçe Yalnız Bey, yalnızlığının farkına varmış yalnızlığını giderme adına sorumluluk yüklemeyen, yasalara karşı suya sabuna dokunmayan ne kadar dernek varsa hepsine üye olmuştu. İlk önce Bana Neciler Derneği’ne üye oldu. Sonra Sana Neciler Derneği, ardından, Tekere Çomak Sokanlar Derneği, Suyu Yokuşa Akıtanlar Derneği, Yosunları Yaşatma Derneği, İlahi Taktir Cemiyeti, Süt İçtim Dilim Yandı Diyenler Derneği, Sürüngenleri Kurtarma Memurları Süründürme Derneği, Şakşakçılar Derneği, Taktakçılar Tıktıkçılar Derneği, Kürtajcılar Pürtajcılar Derneği, Leylekleri Çiftleştirme Derneği, Kaplumbağaları Yumurtlatma Derneği, Avutanlar Derneği, Avunanlar Derneği, Burnundan Kıl Aldırmayanlar Derneği, Keline Kıl Ektirtenler derneği, Karda Yürüyenler Derneği, Sapıkçılar Dayanışma ve Destekleme Derneği, Denize Karpuz Kabuğu Düşürenler Derneği, Eşeğe Ters Binenler Derneği, Deveye Hendek Atlatanlar Derneği, Uzaylılarla Dayanışma Derneği, Barışı Çökertenler Savaşı Hortlatanlar Derneği, Yandım Anam diyenler Derneği, Yananı Allah Görür Diyenler Derneği,, Anasını Alıp Gidenler Derneği, Sapsız Baltalar Derneği, Pabucunu Ters Çevirenler Derneği Çatısızlar Bacasızlar Derneği… Dernek dernek….. Kaç derneğe üye olduğunu kendisi bile bilmiyordu tek bildiği, dernekler adına aldığı kupalar, plâketler… Dernek yetkilileri ile çektirmiş olduğu resimler, bir de gazetelerde kendisi ile çıkan haberler, her birini çerçeveletir, evine her gelene tek tek gösterir, her biri adına saatlerce açıklamalar yapar. Bunlar Yalnız Bey’in ömründe tattığı en büyük mutluluk kaynakları…
Öyle bir dünya yarattım ki kendime
yok yok
çatısı bacası tam
bir kapısı açık, bir kapısı
girse bir tek umudum bir tek
kapatacağım ardına kadar
OLUR OLMAZ SOBELENİRİM
***
Ne zaman
dalsam uzak düşlere
vursam kendimi dağlara bayırlara
………...dalsam enginlere sobelenirim
🌾 1. Bölüm: Çatalbadem’de Kıvımın Doğumu
Sabah güneşi Çatalbadem'in yamaçlarına yayılırken, Ömer Tarım yastıklardan metafor süzüyordu. Donunu kayaya sermiş, reçineyi kaşıkla karıştırıyordu. Helkesi boştu, ama kelime doluydu.
Zeyve Çayı gürültüsüzce akarken, sincaplar ladin sakızına şiir yazıyor, salyangozlar su yüzeyine noktalama işareti taşıyordu. Ömer, dalın ucuna bağladığı açılır kapanır aparatla rüzgârı yakalamaya çalışıyordu. Mutafa, kuş tüyünden yapılmış menteşe örneğiyle gölgede kıvım doğuruyordu.
ÖMÜR DEDİĞİN
***
Altın tepside sunarlar ömür dediğin
…………………tepsi kayar üç adım beş adım
……………………….gaza gelir koşarsın dörtnala
……………………………………….yaklaşırsın bir adım
ÖMÜR GELDİ GEÇTİ
.
Ermenek’ten öte yol bilmez idik
……………..Dört yanımız çevrili dört dağ
……………………….Ova bilmez idik, deniz bilmez idik
ÖĞRETMEN ALTIMA FOL KOYMUŞ OLMASIN
Okul aynıydı.
Yolu sokağı aynı.
Sınıf, sınıf arkadaşları aynı.
Bir ben farklıydım. Bir yaşadıklarım farklıydı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!