İbrahim Balcı Şiirleri - Şair İbrahim Balcı

İbrahim Balcı

Ne sen Milena’sın,ne de Elsa
Ne bir feylesof var karşında ne de bir şair
Ulaştıramam seni sonsuzluğa
Yazdıklarım yazacaklarım ancak
Yitip gidenlere yönelik bir ağıttır
Çürüyen beynim ve eriyen bedenime

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Uzun olurmuş vefasızın gölgesi, gece yarısında bile
Uzanıyor Toroslar yaylasından uzun mu uzun bir gölge
Sırdaş idik hani, aşıktık Cennet’ten Kevseri içinceye
Sözler tutulmamak için verilirmiş, bu imiş anlayışın
Derdime dert katkın ki, kendi derdime sırdaşım
Lanetle damgalı yüreğim kanar ki kanar

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Önce şunu aydınlatmamız gerekiyor sanırım.Kavramlar,düşünceler,akımlar realiteden bağımsız olarak mı oluşurlar,yoksa gerçeklik midir onlara hayat veren.İnsan aklını özgürleştiren akılcılık ve deneycilik ile kökeninde us dışı öğeler olan,mitlere dayanan romantizmin ulus ve ulusçuluk üzerine etkileri eş zamanlı mıdır? Yoksa sırasıyla akılcılık,deneycilik aklın sınırlarını ortadan kaldırmış,özgürleşen akıl kollektif bilimsel birikimi yaşamın gereksinimlerini karşılamak için pratiğe dökmüş ve bilimsel buluşlar çağı mı başlamıştır,yoksa yukarılarda bir yerde bulunan “eş dünya”mızda zaten sonsuzluğun başlangıcından bu yana bulunmakta olan bilgiler,kavramlar insanoğlunun yeterince olgunlaşmasını mı beklemişlerdir,ortaya çıkmak/çıkarılmak için.Tabii ki,son saydığımız değil,bu konuda herkes hemfikir sanırım.Ama eğer öyleyse,niçin kavramları tartışıyoruz.kavramları tartışmak bizi bir yere götürmez,şu ya da bu siyasi akımın sempatizanı,militanı olmaktan,öteye.Amacımız,bugünü ve yarını anlamaksa eğer,dün ve bugünün dünyasını belirleyen gerçeklik ve bu gerçekliğin insan zihnindeki yansıması,algılanması ve entelektüel/bilimsel dünyaya aktarılmasını,tartışmalıyız gibi geliyor bana.Yani tartışılması gereken ulus,ulusçuluk,ulus-devlet kavram ve realitesinin temelinde yatan gelişmelerdir. Lafı çok uzatmaya niyetim yok.olabildiğince yalın olmaya çalışacağım.Feodalizmin hangi yapı ve”ideoloji”sidir,üretim güçlerinin ve ekonomik,toplumsal değişimin önüne set kuran.Bu yapı ve ideolojinin yıkılması ile atbaşı gider uluslaşma süreci ve merkezi devletin oluşması/oluşturulması.Mülkiyet hakkının kutsallaşması/kutsallaştırılması ve dolayısıyla sermaye birikimi,ticareti engelleyen “tali”sınırların yok edilmesi,yeksenak bir hukuk sistemi bir taraftan ulus-devleti güçlendirir diğer yandan ulus’u oluşturur.Ülkenin tek pazara dönüşmesi,mülkiyet hakkının kutsallığı,tek bir hukuk sistemi,kanun ile sınırlanmış bir merkezi yönetim üretim güçlerinin önünü açarken gerek sermayeye ve gerekse tek tek insanlara sağladığı olanaklarla değişik mezhep,etnisite,kökenlere sahip insanları da homojenize eder,ulus doğar. Tabii ki Batı Avrupa’dan bahsediyoruz. Nereden bakarsanız bakın bu süreç anılan coğrafyada şöyle böyle 400-450 yıllık bir süreçtir ve kısmen düzensiz dalgalar halinde yayılır Avrupa’ya.Osmanlıya ise ancak 19.yy’ın II. Yarısında ulaşır ulusçuluk dalgası.Handiyse,Osmanlı Avrupa’daki tüm topraklarını yeni ulusalcılara kaptırdıktan sonra Türk ulusalcılığı doğar.Fakat bu akım geç kalmışlığının yanısıra,yukarıda andığımız,Batı Avrupa’daki gelişmelerden sebeplenemeyen bir ülkede,Avrupa görmüş,girdiği her savaştan dayak yiyerek çıkmış ve savaş yitirme/toprak kaybetme korkusu iliklerine kadar işlemiş bir kesimin,yani ordunun bağrında filiz verir.(ne dersiniz,bölünme korkusuyla tir tir titrememiz/titretilmemiz,tüm dünyanın bize düşman olduğuna inanmamız/inandırılmamızın bunlarla ilgisi olabilir mi?) Türk ulusalcılığının temelinde burjuvazi ve onun talepleri yoktur.Türk ulusalcılığının temelinde yaklaşık 400 yıldır gerileyen bir imparatorluğun yenik savaşçıları vardır.Bu savaşçılar I.Büyük Savaş sonrasında, Anadolu’da hem ulusal devleti ve hem de ulus’u kurmak ve oluşturmak için savaş vereceklerdir.Ulusçu devlet kurulur ve ardından ulus oluşturulmaya çalışılır,kısmen başarılı da olunur.Ancak,Batı Avrupa’da 400-450 yılda yaşanan bir süreci 30-40 yıla sığdırmak kolay değildir.Oluşturulmaya çalışılan ulusal ekonomi ile nispeten kolay eklemlenen kıyı bölgelerde süreç tamamlanırken,feodal ekonomik yapılanması kırılamayan-sınır güvenliği endişesiyle ulaşım olanakları kısıtlanan,aynı endişeyle yatırım yapılmayan ve hatta yatırım yapılması engellenen-diğer yörelerde,ulusal ekonomi ile eklemlenme sağlanamaz.Buna karşılık kısmen başarılı olan eğitim projeleri buralarda karşıt ulusalcılığı tetikler. Ulus ve ulusalcılık kavramları ideolojik kavramlardır.Bilimin konusu olurlar.Bu kavramları ve uzantılarını bilimin konusu olarak ele alıp inceleyebiliriz,Ancak bu kavramların yani ideolojilerin bilimsel olduğunu iddia etmek olası değildir.İdeolojiler bilimden çok çok az, çok daha fazla dinden,efsanelerden,mitlerden,nas’lardan esinlenirler ve az çok kendi içerisinde tutarlı bir çorba oluştururlar.Ulusalcılık, ulusun oluşturulması evresinde değişik unsurları tekdüzeleştiren,homojenize eden bir katalizör işlevi yüklenirken,daha sonraki evrelerde bir tür zamk işlevi görür.Dünyadaki tüm insan topluluklarının Orta Asya orjinli olduğunu bir yerlerden anımsamayan var mı,aranızda? Peki ya,güneş-dil teorisine ne demeli? Bu pasajı niçin mi yazdım? Lütfen bilim/inanç ayrımını hatırlayın.Her birimiz ulusalcı/anti ulusalcı olabiliriz. Neye inanırsak inanalım.İnandığımız sadece inançtır.Bilimin gösterdiği değil.İdeolojilere inanılır.Bilime inanılmaz.Bilim bizlere ulusalcılığın kökenlerini gösterebilir,hangi ekonomik sosyal süreçlerin,hangi bilimsel entelektüel birikimlerin,hangi bozulan ve yeniden kurulan gerilim ve dengelerin ulus ve ulusçuluk oluşum ve akımlarını tetiklediğini ya da engellediğini bilimsel olarak açıklayabilirsiniz.Ama ulusçuluğun/anti ulusçuluğun bilimsel olduğunu iddia edemezsiniz.Zira tüm ideolojiler gibi bu iki karşıt ideoloji de bilimsel değildir ve bünyelerinde bilim ve akıl dışı,mit ve efsanelere, nas’lara yer verirler. Sanırım birkaç söz de Amerikan çoğulculuğu hakkında söylemem gerekiyor.bugünkü Amerikan demokrasisinin temelinde,Avrupa’da din ve mezhep savaşlarından,vebadan,açlıktan,darağacından,giyotinden,feodal bey’in ilk gece hakkından kaçanların yeni kıta’da karşılaştıkları ilkel cennet vardır.Yeni dünya’da insanların önlerinde-kısmi yerli direnişi ve fiziki engeller dışında-atlarının ve kendi bacaklarının tükenen takati haricinde hiçbir engel yoktur.Bu durum,göçmenlerin-fiziki diyebileceğimiz bir- özgürlük yaşamalarına yol açar. Bu fiziki özgürlük realitesi,Amerikan liberalizminin kökenini oluşturur.Avrupa’dan ölümden kaçanların yeni kıtada karşılaştıkları olanakları bir tasavvur etmeye çalışın.Ulaşabildiğiniz her şey sizin.Bu olgu,Amerika’da mülkiyet merkezli bir liberalizmin temelini oluşturur. Mülkiyet kutsaldır ve onu korumak en tabii haktır.Çağdaş amerikan değerlerinde mülkiyet ve silah bulundurma/kullanma olgusunun atbaşı yürümesinde acaba bu anlattıklarımızın payı yok mudur? Evet amerikan demokrasisinin temelinde bahsettiğimiz fiziki özgürlük realite ve yansımalarını görebiliriz.Amerika’nın dünyayı yeniden yapılandırma anlayışının temelinde,başat güç olmasının yanısıra sözünü ettiğimiz bu özgürlük anlayışının payı olabilir mi sizce de? .AB nedir sizce? Salt gümrük birliği mi? Salt serbest ticaret mi,salt sermaye ve emeğin serbest dolaşımı mı,salt para birliği mi? AB bütün bunlarla beraber bunların çok ötesinde bir projedir. AB’nin nihai hedefi,tek ülke,tek sınırdır.Lütfen bir hatırlayın,AB’yi entelektüel düzeyde tartışmaya açan ve hayata geçiren hangi gelişmelerdir? kuşkusuz ki I.ve II.Dünya savaşlarının yarattığı yıkım ve yeni bir savaştan kaçınma isteğidir.Andığımız savaşların nedir sebebi? Alman emperyalizminin dünyayı yeniden paylaşma taleplerinin barışçı yollarla karşılanamaması da diyebilirsiniz yanıt olarak,gecikmiş Sırp milliyetçiliğini de suçlayabilirsiniz,Batı Demokrasilerinin totaliter komşularına karşı savunma reflekslerini de gösterebilirsiniz,kapitalist ülkelerdeki burjuvazi/proleter çelişkisinin hasır altı edilmesi için burjuvazinin bir atraksiyonu olarak da niteleyebilirsiniz savaşları açıklamaya çalışırken ve daha sonsuz sayıda argüman üretebilirsiniz,yanında saf tuttuğunuz ideolojiye uygun olarak..Ürettiğiniz argüman ne olursa olsun,her iki savaşın temelinde ulusçuluk olduğunu red edemezsiniz.Her iki savaşın odak noktasında da çatışan Alman/Fransız-İngiliz ulusal çıkarları ve uluçuluğu vardır.AB’nin temelinde de bu çelişkileri törpülemek giderek yok etmek amacı yatar. Saygılar sunarım Hoşçakalın -----------------------------------------------------PS:Bir başka forumda ‘AB KARŞITLIĞI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ’e yöneltilen saldırgan eleştirilere yanıt niteliğindeydi,bu yazı.İlk yazı ile bütünlük taşımadığı intibaı doğurması,bu nedenle doğaldır.Yazı içerisindeki daldan dala sıçramaları da aynı nedenle hoşgörmenizi talep ederim.

Değerlendiremediklerimiz,bilimin konusu değildir,olamaz.Bilim ve din,bilgi ve inanç ayrı boyutlara ilişkin kavramlardır,birbirlerini ne desteklerler ne de reddederler. Bu kavramları aynı boyutlarda imiş gibi algılamak,algılatmaya çalışmak,herşeyden önce onlara zarar verir.
İdeoloji ile bilim'i karşıt kavramlar olarak kullandığımı sanmıyorum.Anlatmak istediğim,ideolojilerin bilimsel olmadıkları, bilimsel verilerden yararlandıkları,ancak yararlandıkları verilerin,mit,efsane,mitoloji,dogma çorbasının içerisinde,çorbanın tuzu, olarak yer aldığı idi.

'Sosyolojik gelişmelerin insanlık tarihi içindeki seyri,geleceğin de nasıl şekilleneceğini bizlere anlatabilir'e gelince,sadece fikir jimnastiği ise kastettiğiniz,haklısınız,katılırım size.

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Ne ben silebilirim beynimin kıvrımlarından seni
Ne sen batırabilirsin enginlerdeki yaralı gemiyi
Arşa çıksa da azabım
Ölene kadar aşığınım
Aramızda görünmeyen bir zincir
Esiriyiz birbirimizin

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Etrafım tekmil harap, taş üstünde taş ancak
Bedenim bütün bitap, Rabb’le sohbette Serap
Şu bir bardak şarapta, manna’yı buldu ruhum
Sen ki ey Kenan’daki, taptığım altın put’sun

Tinim içimde henüz, Hades’in ülkesinde

Devamını Oku
İbrahim Balcı

ŞU BİR BARDAK ŞARAPTA XVII

Adını anmam anamam,dilim dökülür sonra
Varlığına ulaşamam, evren pul olur başına
Şu bir bardak şarapta, kapu’yu buldu ruhum
Sen ki ey adı saklı,sen kadim bir tabu’sun

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Bir harabe varken peşimde, yakılamamış gemilerden oluşan
Zift, kükürt ve neftden miras kalmış bir yangınsın içimde
Şu bir bardak şarapta, kaosu gördü ruhum
Sen ki ey hazan bülbülü, kadim fıtratımda tenakuz’sun

Şerbetliyim unutulmaya, mümkün değil ama unutmak

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Dönüp durdum yeisle, gönlümü elem sarmış
Sedasız kaldı hava, yarde vefa yok sandım
Oysa teklemiş yürek, ecele ramak kalmış
Hasrete düşerken ben, yar ecelle savaşmış

Ne olur durma yürek, varsın olmasın seda

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Naftalin kokar kadın
Çıkarır da tenini bedeninden
Gömer çeyiz sandığına
Unutmak için dişiliğini
Amma ne mümkün
Doğasında var cinselliğin

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Ne Fayda

Göğümde yıldız idin, pırıl pırıl parladın
Kamaştı ki gözlerim, su değildin çağladın
Toroslar yaylasında, ölüm fermanım yazdın
Eller sevgilin oldu, aşkım desem ne fayda

Devamını Oku