Suyun en önündesindir.
Bir tekne geçer üzerinden
ve en arkaya düşersin.
Çünkü sadece bir damlasındır,
kendini derya sanan.
Bir pervane tokadına bakar,
Yüreğimin derinliklerinde bir yerde derin bir yeşil vardı..
Bir muhacir kızının gözleri kadar güzel,
bir yeni bitmiş buğday tarlasının akşam saatlerindeki görüntüsü kadar koyu..
Acı kahveyle bile tadı değiştirilemez bir yeşil bu..
Çocukluğumda içinde bilyelerimle birlikte yuvarlandığım kadar gerçek bir yeşil..
En kırmızı bilyemi içinde kaybettiğim halde ağlamadığım kadar sevdiğim bir yeşil..
Pastaları seyrediyordu küçük çocuk.Elinde annesinin verdiği ekmek parası,burnunu dayamış vitrin camına öylece bakıyordu..Canı ne kadar çekiyordu o pastaları..Hangisini beğenmişti? Şu çikolata parçacıkları ile süslenmiş, üstünde pembe şeritler olanı mı? yoksa tepesine bir kestane şekeri tırmanmış gibi duran, beyaz olduğu halde, üzerine serpiştirilmiş çikolata parçacıkları yüzünden, çikolata gibi görünen mi.Öyle dalmıştı ki elindeki madeni parayı düşürdüğünü ancak, para yol kenarındaki yağmur mazgalından tıngır mıngır içeri düşerken çıkardığı sesten anladı..Eyvahhh! dedi içinden, annem beni öldürecek,ama pasta da çok güzel bee..Sonra dönüp mazgaldan içeri bakmaya başladı, nasıl çıkaracaktı parayı.Zaten kıt kanaat geçiniyorlardı.. Bulmalıydı bir yöntem ve çıkarmalıydı oradan yoksa ekmeği alamazdı. Halbuki o sırada bir yaşlı adam onu izliyordu karşı kaldırımda oturduğu tabure üzerinden. Artık hasır örgüsü eskimiş yer yer lifleri atmıştı.Bu da çok eskidi diye düşündü adam tabureyi gıcır gıcır esnetirken ama kendisi de öyle eski değilmiydi zaten..Çocuğun parayı elinden düşürdüğünü o da madeni paranın metal ızgaraya vurmasından anlamıştı. Alışıktı oturduğu yerden burnunu vitrin camına dayayıp pastanenin içine bakıp pastaları seyreden çocukları görmeye.. Hem öyle sadece fakir çocuklar bakmazdı içeri,zengini fakiri kızı oğlanı,uzunu kısası boyları yetmeyenler bile uzanır uzanır bakardı..Bu çocuk üstündeki giysilere bakılırsa oldukça yoksul bir ailenin çocuğu olmalıydı..Şimdi ızgaranın delikleri arasından düşürdüğü parayı alabilmenin çaresini arayan ama çabaları sonuç vermedikçe, üzüntüsü yüzünden ve davranışlarından daha çok belli olan çocuğa odaklanmıştı.. O da bakıyordu karşıdan pastaneye senelerdir ama şeker hastasıydı ve uzun yıllardır şekerli hiç bir şey yiyip içemiyordu. Kendisini frenlemeyi öğrenmişti çoktan..Fakat bu çocukkk.....Daha çocuktu henüz ve umutsuzca uğraşısı kanına dokunmuştu. Seslendi
- Nooldu çocuk. ne kaybettin.?
Çocuk karşıdan cevap vermeden elini ızgaranın arasına sokmaya çalışıyor, kolu bir yere kadar giriyor fakat boyu yetmiyordu aşağıda görünen paraya ulaşmaya.Hem ne güzel olurdu o komşunun televizyonunda geçen pazar sabahı izledikleri çizgi filmdeki lastik adam gibi olsaydı..Şimdi kolu oraya yetişir ve parayı alırdı, hattaa! Aklına geliverdi birdenç hatta elini burdan uzatır pastanenin kapısından içeri sokar ve o beğendiği pastanın kremasından bir parmak alıp yerdi bile..O bu hayalle duraksamışken karşı kaldırımdaki taburede oturan yaşlı adam yine seslendi ve hayalinden ayırdı çocuğu.
- Oğlum buraya gel, yoksa bu yaşlı başlı halimle beni mi getirmeye çalışıyorsun.
Çocuk bu defa aldırmamazlık edemedi.Çağrıya karşılık verdi.
-Paramı düşürdüm amca...almam lazım..
Denizin Türküsü yanıktır..
Hem de güneş yanığı kadar iç acıtır.
Beklemek, beklemek sabırla.
Balığı beklemek,
Gelmeyen sevgiliyi beklemek gibi.
Balıkçının gözü uyanıktır.
Bir sabah uyanacaksın ve
Biga'ya doğru bakacaksın.
Balıkkaya gülümseyecek sana
Uykuları katacak bir buluta
Ve savuracak göğe doğru
Nazlı çınarların yapraklarıyla.
Gördüm ki her yeri çiçekleriyle boyamada
Bahar almış emrini, gövdeye sular basmada
Her ölümün ardından, yeni doğumlar olmada
Her kışın sonunda, yeni baharlar başlamada.
Bahar gelmiş, hoş gelmiş; taze ümitler serpmede
Ben bir yaşlı kadınım biliyormusun
Hayallerini yumak yumak,şiş şiş işleyen
Bazen de bir balıkçı,bindokuzyüzkırkdokuzda
Boğazda kepçeyle palamut tutan.
Bir kara trenim tozu dumana katmış giden
Senin nereden gelip nereye gittiğini bilmediğin,
Bir gül, ne olur bir gül.
Sensizlik, en büyük zül
İsmin, ömrüme düşten tül
Kapındayım elimde bir gül.
Kelimeler seninle başlar,
Kıpkızıl dudaklarıyla öpüverdi
O kızıl saçlarını düşlerime serdi.
Hep yarın yine geleceğim derdi
Bekle beni, döneceğim sözü verdi
Usulca ufkun altına süzülüverdi
Bir akşamdı yürüdüm
Çıktım dağlara dağlara
Bir akşamdı yürüdüm
İndim düz ovalara
Çiçeklerle koklaştım
Sayın H.Başaoğlu; Emin olun bir Biga'lı olarak sizin böyle güzel içten şiirler yazdığınızı bilmiyordum.Profesyonel fotoğrafçılğınız yanında şiir yönünüzüde gördüm,Yüreğinize ve düşüncelerinize sağlık diliyorum.Elimden geldiğince sizi takip etmeye çalışacağım.Sevgi ve saygılarımla hocam...