Ansızın çöküverir sis en koyusundan
Gecenin ayıbını örter her tarafından
Bir ambulans çığlığı yarar geceyi,
İçinde belki sen, belki bir akraban.
Yaşam budur dostum aslında yalnızsın
Ağır ağır çıkacaksın kış gününde yokuşu
Acaba yiyecek verir mi diye içinde bir kuşku
Ya tekme sallarsa seviyormuş gibi yapıp
Son yeşil bölgem sendin
Sende kurudun, soldu yaşamım
Ben şimdi sensizlikte
Hangi yeşile sığınacağım
Nasıl son bulacak ömrüm
Evlenir Menelaos'a gelin gider Truvalı Helen
Sonra gönlü sever, Paris'e kaçar hemen
Truva'ya dönerler, fakat o ne, ufukta gemiler
Gün kavuşur ufka
ve bir gemi sessizce alır yol sislere puslara.
Kavuşmanın rengi sarar her yanı.
Dalgalar boğaza UYU der ninni gibi kırışıklarla.
Bir demli çay bardağı kalkar şerefine güneşin.
Kana kana içtim seni denir güne.
Işıklar yanmaya başladı
Gece gündüzü taşladı
Balıkkaya ardına kaçtı güneş
Oturacaksın tombultaşın karşısına
Tamda taş kıyının üstüne.
Şarâbî dalgalar yıkayacak ayaklarını
Midye kabukları mesajlar taşıyacak
Yüzlerce yıl önceki sevgililerden
Ve ölü dalgaların şırıltıları
Kaynarca'ya çıkıyordum
Dizlerim yorgun
Bir nefes durup seyrettim
Gözlerim yorgun
Çıt çıkmıyor etrafta
Tabiat yorgun
Bir yağmur tutturmuşum gözlerimde
Sicim gibi uzananlara kederler asıyorum
Sımsıkı kurusunlar diye.
Üşüyorum.
Her tanesinde yağmur yaşlarımın
Ben bir zeytin ağacıyım
Cunda'da Patriça koyunda
Işıltılar içinde görürsün beni
Sayın H.Başaoğlu; Emin olun bir Biga'lı olarak sizin böyle güzel içten şiirler yazdığınızı bilmiyordum.Profesyonel fotoğrafçılğınız yanında şiir yönünüzüde gördüm,Yüreğinize ve düşüncelerinize sağlık diliyorum.Elimden geldiğince sizi takip etmeye çalışacağım.Sevgi ve saygılarımla hocam...