En büyük zevkim okumak. Ve satırlara dökmek hislerimi. Ve paylaşmak sizlerle.
Bir varmış bir yokmuş. Çok çok eski zamanlarmış. Develer tellal, pireler berbermiş. Anam, babamın salıncağını, tıngır mıngır sallarmış.
Masallar ülkesinin biricik prensesiymiş Cemre. Masallar ülkesinde yaşarmış yaşamasına da, bir türlü ülkesine yaraşır bir prenses gibi davranamazmış. Ülkesinde, öyle güzel masallar üretilirmiş ki; dinlerken geceler, gündüzler buhar olup gidiverirmiş. Böyle bir ülkede, masalların içinde büyümüş Cemre.
Büyüdükçe, fidan gibi serpilmiş, güzelliği dillere destan olmuş. Ülkedeki gençlerin rüyalarını süsler olmuş. O ise hiç birini sevmemiş, sevememiş. Onun sevgiyle, aşkla işi yokmuş. Masallar ülkesi, en sonunda onu sıkar olmuş. Hep içinden “ Buradan başka yerler nasıldır acaba? Bunalıyorum burada. Keşke gidebilsem. Kurtulsam buradan. Bir daha dönüp gelmeyeceğim. Arkama bile bakmayacağım “ diyormuş.
“ Seda! Bu gece, gökyüzünde ne kadar çok yıldız var. Farkettin mi? O yıldızlara gitmek ister miydin? Ben, çok isterdim. “
“ Evet Zülal. Hiç farketmemiştim. Diğer gecelerdeki yıldızlardan çok farklı gökyüzü. Eski bir inanışa göre, yıldızlı gecelerde; genç kızlar, niyet tutup, uyuduklarında; aşık olacakları erkeği görürlermiş rüyalarında. Ben,pek inanmıyorum aslında fakat merak da ediyorum. Bu gece, bizde niyet ederek uyuyalım mı? Deneyelim mi? “
“ Ben de duymuştum. Aşk nedir bilmiyorum.Aşık olmak isterim.. Aşk uğruna ölünür bile diyorlar. İnsan bunun için ölümü göze alabilir mi? Çok saçma geliyor bana aslında. Tamam Seda, gece uykuya dalmadan niyet edip uyuyalım. Çok merak ediyorum aşık olacağım erkeği görmeyi. Rüyamda olsa bile çok güzel olacak eminim. “
Minicik bedeninle ve yüreğinle
19 yıl önce girdin hayatıma
En güzel mesleği bahşettin bana
Anneliğimi
Birkaç gündür havalar iyice mi soğudu ne? Ağrıyan kemiklerim, daha fazla ağrımaya başladı. Yaşlılığın etkileri bu ağrılar. Gençliğimde böyle miydim? Çok yakışıklı ve dinamiktim. Ohhh ne güzel bir hava ama çok üşütüyor beni. Kar da epey yağmış doldurmuş. Olsun, yağsın yeter ki. Kar, temizliktir. Berekettir. Saflıktır. Eskiden daha çok yağardı ama gök delinmiş ya, onun etkisi midir nedir? Eskisi gibi yağmıyor. Kışın, evin dış kapılarını bile zor açardık. Şimdi, yağdığı ile eridiği bir oluyor. Soğuk bile aynı soğuk değil. Damlardan sarkan, buzlar bile yok artık. Evdeki sular bile donardı sabaha kadar. Odunun varsa, yiyecek ekmeğin ve bir de seni ısıtacak yârin varsa senden iyisi yoktu gençlikte. Ah gençlik ah!
Kendisi ile içsel sohbeti onu gençlik yıllarına götürdü birden bire.
Bıyıkları terlemeye başladığında, kanı da kaynamaya başlamıştı. Kendini çok farklı hissediyordu.
Sevgili Atam,
Aramızdan ayrılışının üzerinden tam yetmiş bir yıl geçti. Özleminle geçen yetmiş bir yıl. Bugün, hepimizin gözlerinde yaş, yüreklerimizde ise yas var.
Her on kasım sabahında saat dokuzu beş geçe, yüreklerimizde o ilk ayrılışındaki acıyı yaşıyoruz. Bayrağımız o gün, her zamanki gibi dalgalanmıyor. Başını yere indirmiş, susuz kalmış bir çiçek gibi yokluğunu hissediyor.
ADI FAL İŞTE
Günlerden Cumartesi bugün. Yoğun bir şekilde çalışan biriyim. Bütün yorgunluk bedenime çökmüş. Büyük bir kentin karmaşası da eklenince düşünün artık.
Metropolde yaşamanın sıkıntıları bunlar. İstanbul gibi bir yerde yaşamak kolay mı? Ancak onu yaşayanlar bilir ve anlar. Büyük bir şirkette çalışıyorum. Stresli bir işim var. Bu işte bulunduğum konuma gelebilmek için çok çalıştım.
Bir gün acele bir işim vardı. Yetişmek için araçla gitmem lazım. Evin önünde araba var. Anahtar da var fakat onu kullanacak kimse yoktu. Eşimin de eve gelip beni götürmesi o anda mümkün değildi.
En sonunda bir taksiye atlayarak gideceğim yere gittim. Fakat kendime çok kızdım. Kendi cesaretsizliğime ve bu konuda, onca yıldır çaba sarpetmeme sinirlendim. Ben, biraz panik bir insanım. Daha açıkçası korkak sayılırım. Benim değiştiremediğim özelliklerimden bir tanesi.
Yıllar öncesindeki bir hatıram gözümün önüne geldi. Bundan yaklaşık on dokuz yıl önceydi. Kızım ya bir buçuk ya da iki yaşlarındaydı. Tam da tarihi hatırlamıyorum. Kurban bayramında, İstanbul’ da oturan görümcemler geldiler bayram nedeniyle. O zaman kayınpederim hayattaydı. Kurban seçimini, eşime bırakmaz kendisi yapardı. Kurban pazarından, yaşlı bir danayı almıştı ve biz o kurbanın etlerini çiğneyebilmek için epey bir zorlamıştık dişlerimizi. Bir daha da o bayramdan sonra yeltenmedi kurban seçimine.
Radyoda, bizim şarkımız çalıyor şu an… Ben, seni düşünüyorum… Sen, düşünüyor musun? Bilmiyorum…
Hani, bana söylediğin şarkı… Senin sesinden dinlediğim, dinlerken sarhoş olduğum o şarkı… “ Bir ilkbahar sabahı… “ Senin sesinle, daha güzel olan o şarkı…
Aramızda, dağlar, dereler, ovalar, engeller var. Sana gelmek istesem de gelemiyorum. Sen gelmek ister misin? Bilemiyorum.
Sokağın başındaki yokuşa tırmanmaya başlamıştım. İşten çıkmış, yorgun bir şekilde, günlük stresim üzerimde, yavaş yavaş evime doğru gidiyordum. Önce markete girerek, alış veriş yapmayı düşündüm. Sonra vazgeçtim. Akşamın bu saatlerinde, marketler, tıka basa insanla dolu oluyordu.
Tam o sırada bağırtılar, çağırtılar ile kafamı, sesin geldiği tarafa çevirdim. İki katlı bir binanın önünde, birikmiş insan topluluğuyla karşılaştı bakışlarım. Meraklı bir insan olmama rağmen, o tarafa yöneldim.
Herkes, birbirine ne olduğunu sormaya çalışıyordu. Her zaman geçtiğim bir muhitti. İnsanları tanımasam da, yüzleri tanıdık geliyordu. O sırada, çatıda bir kişinin olduğunu gördüm. Herkesin bakışı, o tarafa çevrilmişti. Gözlerini bir saniye olsun başka bir tarafa çevirmiyorlardı. Yüzlerinde merak ve endişenin izleri vardı. Kimse ne olduğunu bilmemesine rağmen, her kafadan bir ses yükseliyor, yorumlar yapılıyordu.
Beni kimse sevmiyor. Herkes bana zavallı bir insan gibi bakıyor. Eğriş- büğrüş olmuş bacaklarıma ve iyice kuruyan vücuduma acıyarak bakıyorlar.
Akşama kadar gezerim. Hiç durmam. Beni gezmek rahatlatıyor. Rahatlamıyorum aslında. Yaşadıklarım, benim içimde kopan fırtınaları bu şekilde unutmaya çalışıyorum. Yaklaşık, on beş senedir böyleyim.
Ben, çok güzel bir kızdım. Alımlı ve çekiciydim. Bir bakan, bir daha bakardı. Varlıklı sayılabilecek bir ailenin de kızıydım. O zamanlar, parmakla sayılacak kadar varlığa sahip bir aileydik. İki de ağabeyim vardı.El bebek gül bebek bir şekilde büyütüldüm. Evin en küçüğü olarak dünyaya gelmem de benim için avantajdı. Beni çok seviyorlardı o yüzden. Maskotuydum ailemin.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!