...KAYDA DEĞER BİŞEY BULUNAMADI.....
İki ayrı kişi aynı şehirde
Farklı zamanlarda
Aynı kıyıdan salıveriyorlar öfkelerini
İki ayrı kişi aynı şehirde
Her şeye rağmen yaşatıyorlar sevgilerini
Kaçınmalı diyor bir tanesi
Ben eskiden böyle korkmazdım
Aşktan sevdadan.......
Nisan'a inat, yağmura inat
Alır başımı giderdim....
Titrek akşamlarda
Ben senin gözlerinde ki hüzün
Ben senin yüreğinde ki bahar
Ellerinde heyecanım
Ben senin aynada ki yüzün
Ben senin ateşinde ki har
Bu kaçıncı yenilgim acaba diye geçiriyorum aklımdan, kaç kez yıkıldım bu hüzün yamaçlarında ve kaç kez tutsak kaldım utanarak kuytularda biçare....Eski aşklar beliriyor hafızamın karanlık koridorlarında, o çektiğim ızdırablar el sallıyor eski bir dostu görmenin heyecanı gözlerinde....Her aşkın ardından verilmiş sözler geliyor aklıma, hani içkiyi fazla kaçırıp ta uyanılan baş ağrılı sabahların tövbesi gibi, oysa geçen zamanla beraber unutuluyor o sabah ve o ağrılar, ardından yeniden “Rakı şişesinde balık olsam”lar başlıyor kasvetli akşamların dinlentilerinde...Vazgeçilmezlerim bakınıyor küskün küskün vazgeçilmişliğin burukluğuyla “Hani sondu, başka olmayacaktı? ” diye söylenerek...En kasvetli gecelerimin yarenliğini yapmış sevdalara haksızlık mı bir sonra ki yaşanmışlık bilemiyorum, yoksa aldığım yaraları onaracak bir liman arayışı mı sessiz sedasız...Aslında her seferinde bir öncekinin yaralarını sarma çabasında olduğumu biliyorum için için, biliyorum her dokunulan yerimin sızım sızım sızladığını gün ağarırken paylaşılanlardan sonra vıcık vıcık bir utançla! !
Hangisi doğru bilemiyorum, terkedilmişliğin acısı mı bu denli hırpalıyor yoksa yeterince sevilmemişliği hissetmenin kaygısı mı, oysa ne fark ediyor ki, öyle yada böyle upuzun yatmışım yalnızlığın sofasına...Beni bende kalanlar paralıyor çıplak gecelerin koynunda biliyorum, içilmiş şarabın buruk tatları kalıyor dilimde damağımda, uçuşurken her yanımda eller, gözler ve hüzünler, ben bana kalanlara bakıp benlikten çıkıyorum her seferinde.....
Kaç yıl geçti bu yaşanmışlıkların ardından, neler değişti hayatımda farkına varamadan ama bakıyorum da değişmemişliklerde var baş ucumda duran kendi edasıyla....Korkuyorum diye kendimi kandırdığım ne varsa aşka dair hep kendini tekrarlıyor zamanla ve taşıyor acılardan ne varsa zaman hınzırca bir tavırla...Şimdi nereye baksam onu görüyorum, ne yana dönsem burun burunayım bana bıraktıklarıyla an be an..Bir bakıyorsun çay bardağına düşmüş gölgesi
Yudumladıkça zehirleniyor her uzvun başka bir ızdırabla, bir bakıyorsun sakin dalgaların arasından gülümsüyor o gül yüzü senin çaresizliğine ışıklar saçarak...Artık aramayacağını kabullenmez bir inatla gözün telefonda, her çaldığında onun sesini duymanın vereceği mutluluğu arıyorsun çocukça ve her seferinde kendi umutlarının oyuncağı olmanın hafifliğini duyuyorsun üstüne örtmeye çalıştığın sabrın ardına gizlenerek...Artık ne yapsan nafile, nereye kaçsan imkansız, bırakmaz yakanı ne pişmanlıklar nede terkedilmişliğin sancısı, geriye kalan bir söğüt gölgesinde içilen demli çayın yanına katık edilmiş kasvetli bir sigara olur tesellin her sevda sonrası tövbeler içinde
Bilmem kaç gün olmuş çalmayalı telefonum, arka bahçede güller solmaya durmuş susuzluktan, kaç gündür açılmamış kapısı, ne yağan yağmur düşmüş üstüme, ne açan güneşten nasiplenmişim, bir deli boran varken içimde, kalakalmışım kendimle beraber......
Sesin kulağımdan gitmedi henüz ve hala gözlerinde dinlenmeye çalışıyorum hayal ederek derinliklerini, saçlarının rengi bulaşmış ellerime ne yapsam nafile.....Kulağım telefon sesini beklemiyor artık, biliyorum ki sen benden daha güçlüsün bu konularda, benim içimde hala bir yaramaz çocuk oynarken sen okyanuslarda büyük yenilgiler yaşamışlığının tecrübesiyle dikiliyorsun karşıma, oysa ben içimde ki fırtınalardan korkar olmuşum, vurmuşum deliliğe kendimi en rahatından.Anlatamadıklarım benimle kaldı, sende gidenleri sorma sakın, sorma ki bilmeyesin benden aldıklarını, üzülmeyesin..Arka bahçeye girmem artık uzun süre, belki kalanları gömecek bir yer ararım kısa bir vakit hepsi bu, sonra yaşanmamış aşkların meltemiyle avuturum gönlümü..Sen neler yaparsın bu arada bilemiyorum, şarap içemezsin asla, asla şiir okuyamazsın aşka dair ve denize bakıp çay içemezsin yalnız akşamların kuytularında, belki ince bir özlem duyarsın yaşanmamışlıklara dair zaman zaman sonra,
Akıp giden gecenin içinde öğütürsün yaşanan her şeyle beraber sessizce, birde bakmamak
İçin çırpındığın gözlerimi ararsın başka yüzlerde farkına varmadan, ağlamanı istemem asla
Sakın ağlama bunlara dair, ağlama ki içimizdeki acılar kocaman lahitler gibi kalıversin yerinde
Aynı hatalara düşmeyelim, yaşamayalım benzer şeyleri farkına varmadan...özlediğin sevgiler düşler ya bir adım önünde olsun ya bir adım ardında, ben olmasam da sevdalar hep yanı başında olacak yaz yağmurları gibi, sakın korkma....
Ne yürek paralayan aşkların hırsı var
Ne yanıp yakınılası bir durum
Ben yalnızca ve sakince
Seni sevdim
Ve gelip bu sevdanın karşısında durdum......
Belki hiç başlanmamalı, yaşanmamalı
Anılar bıraktım yürek dolusu
Kıpır kıpır sevdalar......
Düşler kurdum bildiğimce
Neyi niçin sevdiysem
Al serpiştir deniz üstüne
Balıklara selam olsun......
Sen ve ben
Yani biz....
Bir elmanın yarısı değilde
Elmayla
Armut gibiyiz......
Küskünlüklerim terk edince yüreğimi, aklım sana kaçıyor...Bir heybe dolusu özlemi seriyorum ayaklarının ucuna
Bak diyorum sana Suya yazmışım veda mı...Ne kaçışlarımıza akıl erdiriyorum, ne de yana yakıla bahaneler yaratmamızı rastlaşmak için...Ordular kuşatmış çaresizlik yamaçını, istesek çıkarız burdan, indir ne olur! indir o teslim bayrağını....
Hadi yum gözlerini başka şeyler hayal et, bensiz gecelerden bir gece düşle...Nedenlerin, niçinlerin arasında dolaş biraz, ben burdayım, tam bıraktığın anda körelmiş renklerin arasında...Gemime güvenmiyorum ki, fırtına da denize açılayım diyorsun ya bana hep, bilmiyorsun ki ben o fırtınanın ortasında kalakalmışım, ufuktan gelecek gemiyi düşlüyorum bırakmamak için kendimi azgın dalgaların lütfuna...
Yeşil bir yaprak koptu az evvel
Gün ışığında süzüldü
Süzüldü...Düştü yere
Koptu kıyamet az evvel
Duymadınız...
...içim dağlandı...