HEYHAT
Maziye yaslanarak düşlemişiz felahı
Övünme vesilesi yapıp evveliyatı
Kaç tövbe ister mehdi bekleyenin günahı
Zulmün gün batımını bekleye dursun hayat
Ölüme ayak dire, zilletle yaşlan heyhat
ÖLÜMÜN RUH İKİZİ
Bir de dünya dönüyor derler
Dönseydi eğer
Bulurdu vuslat bizi elbet
Tutmazdı yakamızdan
Ben de bulmalıyım seven kalpte yer.
Sevgiyle yoğrulmuş hem gök hem de yer.
Hak! Hak! , diye çarpan bir yürekte yer
Bulamazsam söyle, neye yararım?
Sevilmeyeceksem sırf candır diye,
Uzansan dokunabilir misin
umutlarıma?
İstesen de tarumar edebilir misin
hayallerimi?
Yetişebilir misin koşsan
dualarıma?
Ta beşikteyken uyutulmaya başladım;
Haklarımdan mahrum edildim.
Annemin memesine bağımlı oldum,
Asalak yaşamayı öğrendim; emdim.
Ruhum ne prangalar
Eskitti bir bilsen,
Ulaşmak için sana.
Gel deyip de aniden
Kayboluyorsun ya birden;
İşte o zaman katlanmak zor
Bir varmış bir yokmuş,
Herkesin karnı tokmuş.
Ama içinde masal yokmuş.
Anlatacağım hikaye olmuş!
Diyeceğim de ben sana,
Alet oldu rüzgâr; Samiri’nin Buzağısı’na ses vererek,
Aydınlığın mumunu üfleyip onu karanlığa gömerek.
Musa: “Habersizsin gafletinden rüzgârın! ”, diyerek.
Tuttu Harun’un saçlarından göz yumdu zannederek,
Fütursuzluğun yüzüne şimşek gibi çakan Musa’nın
Samiri’nin Buzağısı boynuzlarıyla asra iştirak ederken
Tekebbür, bencilliğin anaforunda kaybolup giderken.
İnsan, yoksun kalmış buzağıya kattığı ziynetlerinden.
Bir de rüzgârın alıp götürdüğü haya ve erdemlerinden.
Vahşi medeniyetin elinde oyuncaktır sanki hamaset.
Yeşil söze başlar:
Renklerin şahıyım. Hayatın, geleceğin ve ümidin rengiyim.
Çimenlerin, ağaçların, yaprakların ve cennetin dengiyim.
Altın, gümüş bir yana ziynetlerin efendisi zümrüt rengiyim.
Dağlara ve kırlara bir bakın isterseniz! Ben onlarda handeyim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!