İstanbul İstanbul...
Yığıntılar şehri İstanbul.
Kimsesiz kalmış kimselerin,
Sığıntılar şehri İstanbul.
Nice hayellerin,
Avuntular şehri İstanbul.
Geleceği aydınlatacak kıvılcımın yoksa,
Yanardağ olsan neye yarar...
İnsan yarına bir düş kuramıyorsa,
Bugün yaşamışsın neye yarar...
Harfler bir bir dizilince kelimeyi,
Kelimeler anlam yüklenince cümleyi,
Cümleler sayfalar dolusunca şiiri,
Şiirler sen olunca AŞK ı yaratır...
Dile kolay dile kolay,
Söz söylemek dile kolay.
Bekleriz yar gelmez,
Hasret bu dile kolay.
Dile saklı dile saklı,
Yazarım..
Hem okur hem yazarım...
Sen düştükten sonra gönülden...
Artık her güzele yazarım...
Geleceğin gelmesi kadar onun kaygusuda bilmukabele düşündürücüdür. Siyaset ilminde ise feraset denilen bir duygudur ki geleceği görmeyi ifade eder... Geleceği görmek ne bir kahinin dudaklarından dökülen sözlerdir ne de bir fincanın içindeki telveden dökülen simsiyah fısıltılar. O ki okumaktır; dünden ve bugünden yarını okuyabilmektir. İşte o okuyuculardır ki atinin sinesinde saklı ve her atide de mazi dahi olsa onu taşıyan bir atiliktir sözüm. Geleceğin sayfası hep yenilenir ama düşünün ki bu sayfa her lahza biraz daha uzar ve büyür. Çünkü ezel bakidir ve atiye nakli sahitliğindendir. Kim derki unutulmuştur bu fasılada muhabbetini yitirmişliğini ıspatta delildir. Kaynak olarak göstereceğimiz deliller aklınızla sınayabileceğiniz türden olacaktır. Silsile denilen sürecler bütünündeki devamlılık bunu kalıcı kılmaya yöneliktir. ilmin yada mananın gelecekteki tasarrufu elbette sınırlıdır ama o sınırlı kesimi dahi okuyabilmek zor bir özelliktir. O özelliğin kazanımı gibi durum olamaz. O ilim doğuştan gelen bir gevherdir. Zamanla işlenen bu gevher elmas yada yakut hazinelerinden daha değerli olur. Hele bir milletin kaderine talip olmuş iseniz işte bu geleceği okuma özelliğiniz olmazsa olmazlardan oluverir. Varmıdır ki bu kader taşıyıcılarının omzunda yahut sırtında yüklediği milyonlarca insanın hesabını ferasetsiz kutsal menzile taşıyabilme özelliği.. İmkansız... Kader yükü taşıyan muhterem ve seçkin zümreler ferasetsiz yolculuk yapamazlar.. Onların yoldaki azığı ferasettir, haritaları feraset, pusulası ferasettir. Kim ki bu yüke hamal edilmişse feraset ilminden nasip almalıdır. Uğraşmamalı eğer doğustan yoksa bu ilme meyli. O zaman sözüm o zümrelere yükü taşıyan kişi olamasa da en azından yükün taşındığı küfe yada urgan olabilirler... Ne mutlu ki bunu kavrayıpta urgan olmaya yada küfe olmaya çalışanlara... Selam olsun...
Simsiyah bir kabus; karabasanlar, cinler,
Siyah ateşler içinde siyah periler...
Ellerinde kocaman büyü çubukları,
Taşa çevirdi butun haylaz çocukları...
Öncesi ve sonrası olmayan, eşi ve benzeri bulunmayan, yalnız, tek ve yek olan bir aşka mahrem gerekmez. Mahrem sırlar sarmalında örgülenmiş yaşamların, bu aşk düzlüğünde ve berraklığında gizlenmesi yada tutunabilmesi saçma. Üşüyen birinin ateşten kaçması gibidir. Ama ateşe yaklaşmakta her üşüyenin kârı olamayacağına göre; aşk mahpuzların ve mahpusların da kârı değildir. Kendine gem vurdurmuş sevdalar ve belirli kalıplar içinde sıkışıp kalanların hasleti olamaz aşk.. Uzun süren bir yolculukta varış noktasıda değildir aşkın adı... Aslında yolculuğun bizzat kendisi olabilir ve vuslatın temennisinde hasret tükenmiyeceği gibi, sonun görünmesiylede yolculuk bitmeyecektir. Sonsuz olmalıdır, bir kopyası mevcut olmamalı velhasıl yalnız ve yalnız tek olmalıdır. Her mahlukta olacağı gibi her mahlukatında erişemeyeceği bir tırmanış olmalı. Sırtında biriktirdiğin her zerre; gün gelip dağlar oluştursa da zerre zerre yük artırmaktan olsa gerek, sırtında dağları yüklenebilmek. Yoksa bir seferde dağları yüklenmek haddimize değildir. Onun için kimseye taşıyamayacağı yük yüklememiştir. Omuzlarına binen asil yükten mahrum kalma sancılarının ardında ya tabansız yürüyüşler yada tavansız bekleyişler vardır. Ya yürüyecek yol yoktur, yada yürüyecek cesaret sahibi veya sahibesi....
Aşkın değeri ile değmezi aynı küfede sırtlanabilir mi? Mesela misk-i amber ile tezek aynı kokuyu verir mi? Elmas, zümrüt, altın ile sıradan bir taş aynı değerde olabilir mi? Yada aşık ile fasık hiç denk olabilir mi? Aşk'ın yeryüzüne indiği andan beri bir terazi kurulu değil midir? Terazi ile ölçülmez mi değer yada değmez? İnsan değer verdiği esyasını önemser yada sıradan bir eşyasına nazaran daha bir özenle korur. Aşıkta sevdiğini yani aşkını daha bir özenle diğer beşerden başka bir ayrı tutmalıdır. Aşk nazarında buna kıymet ömür nazarında ise vefa deriz. Yalnız aşık kıymet ve vefa beklemez. Kıymet ve vefa göstermede ise kesinlikle tereddüt etmez. Aşkın şaşmaz terazisinde değer ve değmez aynı küfede yer almaz. Aşık elmasını koynunda taşır ve taşıda sırtında. Gerçek aşığın kokusunda misk yatar, eğerki kokusu tezekle karışmışsa aşığın değeri ile değmezi karışmış demektir. Aşk sıratından geçerken ağır olan küfe onun sonuna tanıklık eder.
Umut uzakta bir köy ama,
Yollarında ben olurmuyum.
Aldırmadan geçen zamana,
Yıllarında ben olurmuyum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!