seni parmak izinden tanıdım sonbahar
bir gül yaprağına bıraktığın yüzünden
eteklerini toplayıp gitmesinden ölümün
zillerinin dağılıp kırılmasından hüzünden
sofya yolunda bir kız gördüm
dut topluyordu dudaklarıyla
ve bir çocuk elleri kırmızı bakır
boynunun kıvrımında akdeniz kokusu
dört mayıs bin dokuz yüz seksen dört
ört bakalım gözlerini gençliğim
yolculuğundayım yüreğimdeki insan artıklarının
on dördüncü koltukta bir dünya
sütbeyaz göğüs ucuyla yanardım on iki kırk beş vapurunun
ölü karanfilleri üstüme devrilirdi İstanbul'un
kızların saçları kısacıktı sesinin rengi ağaran tan
terleri dut renkli kar tanesi olur konardı tenime
dolgun göğüslü martılar gibi uça seke
yola çıkıyorum anne
heybem ne güzel
içinde sonsuz katık
-kalbi sevgilimin-
incir ağacının küçük bir dalında
küçük bir kuşun kanadı güneşe vurulunca
sen toprağın gürültüsü kalbinde
ben binlerce serçe sesini topluyorum
kelebeklerin saklambaç oynadığı ülkede
gidin ulan başımdan
sevgili sevdalarım
gidin. istanbul'a gidin
defolun gözlerimden
desem bile olmuyor
bela açacaklar başıma
bir üveyik kuşunun sekişiydi bakışın
o başımı alıp zeytinliklere götürdüğüm
ürkek, öylesine bir ceylan nehriydi sevgin
çoğalarak gözlerine geri döndüğüm.
hey yağmurun kaytanı yağmurun kaytanı
dünyayı al menekşe çocuk gözlerinle
sicim olup topaç çevirme
su gölgesiyle büyür büyürse
çiçekleri kokladığında kırmızı başlıklı kurt
sarı ten rengi mozaik kalbim sesim
çiğ tanesi mor ve buz/dan yapılan ışık rakkasım
sevişme vaktim mavi notam sevgilim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!