Dörtten sonra
Miyavlayan kedi sırnaşıklığında
Osmanlı da derin devlet
Modayı takip et
Mavinin şeffaflığına aldanma,
'Yazı yetiştiriyorum saksılarda' diye düşünsem de az önce, ancak bu pek doğru değil çünkü yetiştirme derdim yok. Olmadı, hiç bir zaman da olmaz umarım. Ayrıca (ikinci anlamda) yetiştirdiğim bir şey dahi olsa bitki gibi meselâ onları da saksılarda yetiştirmezdim, işimin gereği ya da karakterimin gerçeği.
Evimde asla ne saksı çiçeği ne ağacı vs. bulundurmuyorum zira ben topraktan, hakikaten şunu anlıyorum: Toprak, benim bir gün içine gömüleceğim ve dibinde çürüyeceğim bir maddeden ibarettir. Bu nedenle belki de çiçekler ve bitkiler hep ölürler benim yuvamda. Yuvamda topraktan beslenen bir canlı barınmıyor yani özün sözü. Dolayısıyla ruhsal olarak kendimi ne çiçek ağaç ne kedi köpek at gibi canlılardan çok, onların metaforik yan anlamlarıyla dolduruyorum. Bu yaptığım işe konsantre olmamı daha da kolaylaştırıyor elbet.
İmajımda kedi okşar severim, köpeklerle koşarım.. atlarla yarışırım. Anakondaları emziririm.. E. Şimdi Burda; Ve yazısının, yağmura havaya güneşe ihtiyacı olmadan da bir şekilde çıktığını izlerim. Bu da beni bir yazı yolucusu yapıyor ister istemez.
İki gerçek kitap yeter: Ölüm ve Yaşam
Yaşadım ve öldüm.
Arasına eros şiirlerinden ekose yollar döşememiz bu yüzden, hiç bir kuzucuğun saçlarını taramıyor -toz yiyip- toz içiyoruz. Aynamız kirlenip paslanıyor.. büyüklük senfonilerinin pasif direnişinden.
Asla! Sadece sohbetti! değil dersim.. Kırık kalplerle.. Küskün ve yıpranmış..
Hayatım boyunca şu an olduğum yerde olabilmek için çalıştım; peki şimdi olmayacaksa ne zaman?
Değişmesini istemediğim tek şey -dayanışma olmaksızın- dayanaksız -bastonsuz- değneksiz - dimdik - yalnız evet tek başıma -korunaksız- kanıtlamalıyım kendimi. Ben başarmalıyım anlıyor musun bunu, tek başıma başarmalıyım.
Elimizde Şimdi Burda; Ve bir tek bu enstürmanımız var. Ve bunu çok iyi çalmamız gerek.
Etkin ve yetkin bir takım ağızlar olmalıydı
Konuşan fısıldayan onu buna anlatan
Gösteren bunu şuna işaret eden
Hikâyeleştiren ağızlar
Olay buradan başlıyor…
Bu yaşıma kadar hiç böyle bi tempoda savaşmadım. Hıh!
Aa ama zorunda da kalmamıştım, o yüzden
Ne güzel bi amaç barındı bu bünyede,
Ne özel çok büyük hırslar bürüdü içimi savaşmak için
Şehrin batı yakasını yürüdüm...
İki mahalle çocuğu tarafından ilgiyle karşılandım. Biri "Siz turist misiniz" diye sordu, o denli yabancıydım demek -"hayır, öyle mi... öyle bir halim mi var" diye yanıtladım bir çırpıda kaçar gibi... İkincisi de "Nereyi aradınız" diye sorunca eski bir binanın önündeyken, "bakıyorum işte" dedim 'öyle' sadece. "Eski mahalleye mi" dedi, "eski mi? ne kadar eski? " diye soruverdim. "O.. ooo! çoook! Büyük babamın babası tarafından 900 sene evvel kurulmuş bu mahalle! " dedi sırıtarak. Mahallenin köşesindeki bakkal amca'sına bakarak "biraz abarttım ama olsun" diye pekiştirdi sırıtışını. Çocuğun bu beklenmedik yakınlığı ve hazır cevaplılığı bakkal amcanın onu fırçalamasına sebep olacaktı ki az kalsın, bakkal bi bana bi ona bakıp "sen nasıl bir çocuk oldun" der demez vınn! kayboldu hemen.
"Sen nasıl bir çocuk oldun? "
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!