Az gelişmiş gelişmişliğimle mi
Az gelişmişliğin çocuk elleriyle mi
Az gelişmişliğin gücüyle azmiyle mi
Az gelişmişliğimin çocuksu düşleriyle mi
Boğacağım kara az gelişmişliği
"varımlı varışlı: en ileri teknolojik ve etnolojik
kaynak hayat yumurtasının içinden çıkar
cikcik, onu serimleyen kullar da kazançlı."
Bu şov tek bir kez ve tek bir kanalda yayında.
Zor bir şey var: İnandırmak. Ve o ırmak...
Yürüyen İnsan
:
Benzin alalım mı diyordu şurdan
Yüzünde; sahi neyle yürür insan,
Diye düşündüren bir sırıtış
adımı zikrediyor birileri
duvarların ötesinden
ses kulağa kesik kopuk geliyor
eksik harflerle ısrarla
seslendiriyor yokluk
sanki varlığı
Hızla iniliyor kaydıraktan..
çıkmak için tek tek basamakları
kullanmak zorunda kalıyorsun Ay’ı.
Oysa ben…
BU OYUNDAN SIKILDIM ARTIK NE YAPACAKSAK YAPALIM!
Bu önemli bir cümle. Önemli ve güçlü. Kaç günde gelindi bu cümleye? 7. gün. Tam bir haftada! Süper değil mi? Böylelikle kaldı önümüzde 358 gün!
Gün boyu sürdürdüğüm bu çaba da neyin nesi? Niye oturduk masa başına yine? . Bu kez neyin içine ha düştük ha düşeceğiz? Ne yapmak istiyoruz? Ne yapmak istiyorsak yapalım artık!
EĞLENCENİN SONA ERDİĞİ ANLAR OLUR... E AMA!
Ve işte bu da o anlardan biri...
Yazarımızın kaderi de kadersizliği de hikayemizi her halükarda sürdürmemizi gerektiriyor ne yazık ki. Yazar da iyi hissetmiyordu kendini demek ki okuyucusu da üzgünmüş onun gibi. Tek yanlı değil bu kez yazarın iletişimi... bu hem sevindirici hem hüzünlendirici.
SANATÇI
Size bunu neden yapıyorum diye düşünmeyin sabah sabah. Yaşamımızın koşullarını kendimiz oluştururuz. En iyisi neyse ve en hayırlı, onu oldurmaya çalışırız. Kaçacak yer yok. Boys Don't Cry – Erkekler ağlamaz diyor bir şarkıda. Elbette. Erkeklerin değil kadınların ağlamaları yakışık almıştır hep. Bu nedenledir ki ben belki de hep size ağlayacağım bundan böyle. Sizin şu yorgun omuzlarınızda. En dayanıklı omuz yine de sizinkiler çünkü.. Siz erkek tüketicilerin.
Sözlerin içine girdiğimizde, hasbelkader çevirisine şöyle bir göz atarsak "Erkekler Ağlamaz; Üzgün olduğumu söyleyebilirdim, eğer düşüncelerini değiştireceğine inansaydım..." diye başlıyor ilk cümleleri şarkının... "Fakat şunu biliyorum bu sefer çok fazla söyledim, hatta fazla kaba olarak. Bunun hakkında gülmeyi deniyorum şimdi, yalanlarla onu örtbas etmek için. Denedim ve buna güldüm gözlerimdeki yaşları saklayarak, çünkü erkekler ağlamaz. Erkekler ağlamaz... ayaklarında bozulabilirim ve affedilmek için yalvarırım, sana yalvarırım... fakat... bunun için çok geç olduğunu biliyorum ve şimdi yapabilecek hiçbir şeyim yok. Bu yüzden gülmeyi deniyorum yalanlarla onu örtbas etmek için. Bunun hakkında gülmeyi deniyorum, gözlerimdeki yaşları saklayarak... çünkü... erkekler... ağlamaz. Sana anlatabilirdim, seni sevdiğimi, eğer kalacağını düşünseydim. Fakat biliyorum bu işe yaramaz, sen zaten gitmişsin. Senin limitini yanlış değerlendirmişim. Seni çok fazla uzağa itmişim. Senin... evet kabul ettim, senin bana daha çok ihtiyacın olduğunu düşünmüştüm. Şimdiyse... hiçbir şey yapamam seni benim tarafıma geri çekmek için. Fakat hala gülmeye devam ediyorum, gözlerimdeki yaşları saklayarak çünkü... erkekler ağlamaz... erkekler ağlamaz... erkekler ağlamaz."
AŞKSIZ DA DOSTSUZ DA OLMAZ, OLAMAZDI!
Eskiler sandığından çıkanları okuyunca 11 yıl geriye kayıyor şimdi zihnim. Yine şimdiki gibi, gecenin bir yarısındayken İzmit'ten Hereke'ye gitmekte olan bir trenin içinde uyuya kalışımı ve Hereke istasyonunu geçip gidişimi sonra gerisin geri otobüsle dönüşümü... Hereke otobanında tek başıma inip taksiye binerken Y-Han'ı arayıp uykusundan uyandırışımı anımsıyorum da... tabii o zamanlar adı Y-Han değildi; bu ünvanı alması 10 yıl sürdü onun da, daha uğruna nelelerimi feda edebileceğimi asla bilemeyecek olan aşığımın... Uff! Ne heyecan ne heyecan! Üstüne üstlük ne büyük bir riski göze alarak...
İstanbul’da kaybolduktan sonra tarihi surlarda ölü olarak bulunan Portorico asıllı Amerikalı amatör fotoğrafçı Sarai Sierra... ya da 31 Mart 2008, Kocaeli'nde ölüsü bulunan İtalyan sanatçı ve aktivist Giuseppina Pasqualino di Marineo ya da daha çok bilinen adıyla Pippa Bacca gibi... canına susamışcasına hem de. Ama benim adım "Barış Gelini" değildi ve canıma değil... cana... aşka susamıştım. Tecavüze uğramam söz konusu değil daha çok tecavüz etmem söz konusu olabilirdi. Boğularak öldürülmem değil de ancak boğarak öldürebilirdim... o da... kalemle ve yazıyla elbet!
AKLIMDAYKEN ŞUNU DA EKLEMELİYİM
Gecenin 3 ünde yatıp 08:49:37 de soluğu burda almamın endişeye mahal bir yanı yok. Korkmayın. Bu kez meraklı bir Pandora* değil karşınızdaki, son kararımda kutumu açınca içinden yalnızca umudu bırakarak bir şeyler kaçmayacak; ne de bilgi ağacımdaki elmamı size yedirecek filan değilim ve kimse de bir kez daha cennetinden mennetinden kovulmayacak. Bundan sonraki yaşantınızda da ne baştan sona büyük bir düzensizlik ve bölünmeye yol açar hikayem ne de sizleri değiştirmeye ve çakılı olduğunuz zeminlerinizden söküp atmaya gücü yeter, ancak bütün bu olanlar yine de yaşamsal tüm kuşatmalarınızı üzerinizden kaldırıp uzun vadeli dolambaçlı bir yolculuğun başlangıcını işaret ediyor olabilir sizlere, artık orasına karışamam.
*Entropi adlı kitabı okuyorum da şu günlerde, etkilendiğim cümlelerden alıntı yapıp üzerinde oynadım biraz. Bu metni kaleme almaya başlayışımın bir anneler gününe rastlamış olması erkeklere duyduğum aşkın ve sevginin annece olduğunu düşünüşümden olmalı gayri ihtiyari... başını okşamak, yanağını sıkmak, harçlık vermek, kızınca şamar atmak, yaramazlık yapınca eline vurmak, kulağını bükmek, kızlar kadınlar ve seks hakkında ileri geri konuşmak gibi özellikler taşır sevgim de aşkım da nefretim hoşgörüm şefkatim dostluğum arkadaşlığım da erkeklere karşı. Dayanılmazımdır yani kısaca! Nedense hiç darılamam küsemem tavır bile alsam kısa sürer, geçicidir, sonunda yine bağışlar, şefkatle açar yüreğimin içine alırım hepsini.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!