“”Ben bu hikayeyi eksik yazmazdım da,
Kağıdım bükük, kalemim kırıktı..””
Kendi suretime yabancıyım bugünlerde..
Bir de senin bakışına..
Ne yağmurum varsa, döküyorum giderken..
Görünmeyen acılarımdan, can çekişiyorum.
Kollarım omuzlarıma, bedenim dizlerime yük oluyor..
Kitap ayraçlarına takılmış virgülleri toplayıp,
Küçük harflerle başlayan, şiirler döküyorum gözlerimden.
Gidişine kalıyorum sevgili,
Açık çay renginde kızılın,
Gün batımını izliyorum.
Gün geceye, ben yerin dibine batıyorum..
Yağmur sonrası,
yaprağın güneşte kuruma mesafesi gibiydi
vuslat..
Hiç bir fidanın dalına kelebekler konmaz,
hep kuşların yükünü çekerdi minik kolları..
Çiçekli Bir merdiven dayadım gökyüzüne
Yıldız kümelerinden topladım şiirleri
İnci sözleri serpiştirip o güzel insanlara
Koşmak kırları yeşil bahara
Ve aşk ısmarlamak tenleri çiçeklere .
Haberim olmadan tutulduğumda
Meğer ilk kurşunu sıktı gözlerin.
Dünyana aşk ile atıldığımda
Niye için için baktı gözlerin.
O gamzene güller ektim kokladım,
Gül bahçesi sundum da, duvarlar ördün bana
Diktiğim fidanlarım, tutmadı mı Gülruba?
Ne şikayetin vardı, kayıtsız kördün bana
Ellerim ellerini, tutmadı mı Gülruba?
Dermeden solma diye, ben niyazda kalırdım
Kendi aynasını yalanlarla süslemiş
Bir kalabalığın içindesin.
Tepende akbabalar son nefesini vermeni bekliyor.
Zaman ve mekanın kaybolmuşluğunda..
Etrafındaki kalabalığa bir bak,
Bu dünya sadece insanın değil,
Börtü, böcek, kuşlar var insaoğlu.
İyiliğe dönen lisanın değil,
Herşeyin tam gözün, dar insanoğlu.
Timsahtan çantayı, bavulu yaptın.
Bir iyisin bin kötü, bilmem hangi tarafsın
Uzaktan baksan güçlü, yanımda bertarafsın
Elaleme muamma, Rabbim’e itirafsın
Kaybolmuşum arafta, beklediğim vuslatsın
Kuruttuğun gönlümü, gözyaşlarım ıslatsın
Yüreğin duyguların hiç incinmesin inşallah melek saiirem ??
Gönül renginiz solmasın.
Gönül renginiz solmasın.