Bağlanır, çözülmez olur suskun dilim,
Yanar durur terler soğuktan ellerim,
Atsan bile ateşe, donar bedenim!
Kaybettim kendimi, bulamam ben kimim?
Bulmak için çıkıp düşsem de yollara,
Dönüp dolaşırım aynı yerde hala.
Ta Fizan’dan duyulur yüreğimin narası,
Sensiz sıklet çeker hep, bu ruhumun darası.
Cana can katan yalnız gözlerinin karası,
Sensiz aman bulmaz bahtsız gönlümün yarası.
Kafamı çıkarıp da
dışarı bakınca
dilim tutuldu,
gördüğüm manzarada.
Hemen
bir usta çağırdım,
Kondurdukça izini...
İnce ince çizgilerle,
savrulmuş bir tokat misali
geçen yılların rüzgarı,
acele ettikçe
yavaşlar adımlarım,
Bitap düştüm yine kovalamaktan ruhumu,
Namussuz bir daha yutturdu bize tozunu.
Yakalasam, vuracaktım hemencik kalbura,
Süzüp, darasını ayıracaktım zindana.
Hani birde benden hızlı koşmasını bırak,
Maviyi anlat desen, nasıl anlatırım ki?
Hiçbirşey hayat bulmaz o vermezse rengini,
Bak gökyüzüne ne görüyorsun söyle bana,
Hayallerin de asılı değil mi semada,
Umut olmadan hiç yaşayabilir mi insan,
Bozunca göğün mavisi basmaz mı helecan.
Bir karabasan gördüm kalmadı canda mecal.
Var dediler huzura, isterim diye meal,
Gezerken memleketim ovalarında maral,
Mehmedimin başına geçirmişler bir çuval!
Heyhat! Kolay mı memleket üstünde iptizal,
Bakıyorum etrafa kim kimin umurunda?
Ya deva sendeyse derde giriftar olanda.
Her yer insan yığını, var mı bunun hikmeti?
Yığından kalan ancak üç beş varsa kıymeti.
Zaman ezel, önünde bent kurulmaz akıyor,
Zaman ebed, kendinden gayrı herşeyi yakıyor.
İçimde kurtçuklar, yüreğim basar çığlığı,
Dilimse zindan kapısı, bırakmaz dışarı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!