Fevzi Günenç Şiirleri - Şair Fevzi Günenç

Fevzi Günenç

13. Çocuk Oyunu:
Eşek Kafalı Adam
(Sorumluluğun Ödülü)
Yazan: FEV

BU OYUNDA KİMLER VAR

Devamını Oku
Fevzi Günenç

TİLKİNİN TÜRKÜLERİ
(Dünya Dostluk Haftası/Kasım sonunda)
Çocuk Oyunu: 16
Yazan: FEV


Devamını Oku
Fevzi Günenç

MIYAV SULTAN
4 Ekim Hayvanları Koruma Günü için
2 Perdelik Çocuk Oyunu
Yazan: FEV

OYUNUN KİŞİLERİ

Devamını Oku
Fevzi Günenç

09. ÇOCUK OYUNU
SÜSLÜ HANIM
Yazan: FEV


Oyunun Kişileri

Devamını Oku
Fevzi Günenç

özümden ürettim seni
can kuşu koydum adını
sakın ölme
tükenirim seninle.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Hep sevmişimdir Yaşar Özen’i. Tarafından sevildiğimi de düşünmüşümdür hep. Sanmam ki benim sevdiğim kadar çok sevebilsin o da beni... Örnek olarak almıştım kendime bu güzel insanı. Özenmişimdir hep çabalarına, çalışmalarına, yazılarına...
Herkes gibi ben de Gaziantep’in yerel gazetelerindeki yazılarından tanıdım onu. Halkevimizin Güney Postası Gazetesine kadar uzanır mıydı yazıları? Sanki oradan da Gaziyurt’tan da anımsar gibiyim.
Kentimizde en uzun süreli yazdığı tek gazete yerel Sabah olmuştur, bu kesin. Yıllar yılı o gazetede yazmaktan şaşmadı hiç. Ta ki son zamanlara kadar. “Bir ömür, aynı gazetede nasıl geçer, bu ne güzel sadakat örneğidir” diye düşünürken nazar değdi. Bu yaz ansızın, o gazeteden koptu Yaşar Özen.
Uzun yıllardan sonra, benim de “Güzel Gazianteplilerim”in bir bölümümün yayınladığım Ekspres’te görmeye başladım yazılarını. Halil Zor arkadaşımızın gazetesidir Ekspres. Bu gazetede paylaşabildi Özen ağabey okurlarıyla en içten düşüncelerini, sansüre uğramadan.
Sonra ansızın oradan da topladığını görüyoruz göçünü. Bundan sonra bir süre Hakimiyet’te yazacaktır ustamız. Sonra ne akılsa, dünya görüşünün asla bağdaşmadığı biri tarafından çıkarılan “Doğuş”ta rastlıyoruz imzasına.
Aslında ulusal gazetelerimizden birinde yazmayı çoktan hek eden iyi bir yazardır Yaşar Özen. Neden olmadı bilemem. Bu da bir şans işi zahir.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

'Bütün ölümler erken ölümdür...” der şair. Ama can arkadaşım öğretmen Mehmet Çetin’inki de büsbütün erken ölümdü canım...
Atatürk Bulvarı üzerindeki adı sonradan Kader olarak değiştirilen apartman, durup dururken yukarıdan aşağıya “hışşş” diye inivermişti ansızın. Ben de çalışmıştım o binada. Öğretmenlikten ayrıldığım sıralarda büro işini üstlenmiştim o binanın müteahhidi can insanın, Muhtar Atmaz’ın yanında...
Mehmet Çetin çiçeği burnunda bir öğretmendi. O günkü görevini bitirmiş, günün yorgunluğunu çıkartmak için yürüyüşe çıkmıştı.
Eski bir alışkanlığıydı bu. Öğretmen Okulu’nda okuduğu yıllarda da böyle yapardı. Değirmisuvak’tan, Başkarakol’a kadar, kimi zaman tek başına, kimi zaman bir iki arkadaşıyla yürüyüş yapardı.
O gün de aynı amaçla yürüyordu. Kırkayak’ın yanına geldiğinde kulakları sağır eden bir gürültüyle irkildi.
Önce olduğu yerde çakılıp kaldı Mehmet öğretmen. Sonra yüz metre kadar ilerideki toz bulutuna takıldı gözleri. Bir binanın ağır ağır çöküşünü, toz bulutlarının arasından, sanki bir filmin ağır çekimini izler gibi izledi.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

1929 Yılının Mart ayı. Martın dördü. Bir bebek açar o gün gözlerini dünyaya... Adını Mustafa koyarlar, soyadı Çapar olan bu bebeğin.
Onun dedesinin adıdır Mustafa. Çopur Mustafa derermiş zamanında ona. Yüzündeki çopurlarından dolayı… Soyadı yasası çıkınca da bu lakabı seçilir soyad olarak.
Ne var ki Nüfus memuru beğenmez Çopur’u. Çapar diye geçirir kayıdı kütüğe.
Elektriğe ve elektroniğe çocukluğundan beri özel merakı vardır Küçük Mustafa’nın. Çocukluğunda pillerle, ampullerle denemeler yaparmış kendi kendine.
Bir defasında pille bahçelerindeki incir ağacın dallarını minik elektrik ampulleriyle donattığını gören annesiyle babası şaşa kalmıştır oğulcuklarının yaptığı bu işe.
Aile onu okula gönderme konusunda hiç bir girişimde bulunmamış. Kendisi de elektronik işine kendini öylesine vermiş ki ki, okul yerine bir ustaya çırak girmeyi tercih etmiş.

Devamını Oku
Fevzi Günenç

Öğretmen Okulundaki üç arkadaşım Cevat Özer, Dinçer Oktay ile Yurder Teker’den sık sık söz ederim. Aslında bu okuldaki arkadaşımız üç değil dörttü.
Dördüncüsü Necdet Özaltan’dı. Ne yazık ki Necdet aramıza katılıp bizimle edebiyattan konuşamazdı. Oysa bunu çok isterdi... Bize katılamazdı, çünkü Öğretmen Okulunun Kütüphane görevlisiydi o. İşinden ayrılamazdı.
Böyle bir görevi niçin seçtiği üzerinde hiç durmamıştık. Meğer o ne yaman bir kitap kurduymuş. Edebiyat içine işlemiş de kendisinin de bizim de haberimiz yok.
Gizlli bir şair olduğunu bile geçenlerde kendisiyle yaptığım bir telefon konuşmamızda daha yeni öğrendim. Onu da ağzından kaçırdı...
Özaltan bir süre sonra Öğretmen Okulu bitirme sınavlarına girdi, öğretmen oldu. Ne yazık ki bizim edebiyat dostu grubumuz çoktan dağılmış, her birimiz bir başka kente savrulmuştuk. Bu nedenle onun içinde yanan ateşi gecikerek keşfettik.
Bir insan anasından yazar olarak doğarsa Necdet böyle doğmuştur, kesin. Ama o kadar böbürlenmekten öylesine uzak biridir ki, her gün iki gazetede birden yazmasına karşın yazar olduğunu bugün bile kabullenmez. Kendisinin bir sanat sever, bir okuyucu, bir hevesli olduğundan söz eder...

Devamını Oku
Fevzi Günenç

BENİM GÜZEL GAZİANTEPLİLERİM
Keşke herkes “Küçük Arif bey” kadar büyük olabilseydi

Çok yakından olmasa da tanıdım Küçük Arif beyi. Gaziantep’in simgesel insanlarındandı. Hemen hemen herkes tanır, severdi onu. Yaşamından küçük kesitler anımsıyorum. Evlenişine tanık olduğum yıllarda ilk gençlik yıllarımı yaşıyordum.
Dedem Ökkeş Bahri Günenç ile Vakıfa nineliğim Kayacık’ta otururdu. Nedendir bilmem, sık sık onlarda bulurdum kendimi.
Fadile abla komşularıydı onların. Kimi kimsesi yok muydu Fadile ablanın? Neden kendisinden özge bir yakınını anımsayamıyorum? ..

Devamını Oku