bizim ev sobalı,
dört göz odalı,
gece kondu dan hallice,
villadan küçümen,
gitmek zorundayım,
her akşam ona ben...
..
Faşizm bir gece azdı da
İstanbul'u didik didik aradı tek ev atlamadan
O gece ve ertesi gün
Sabahtan akşama
Cemseler dolusu, cipler dolusu
Kitap ve asker taşıdı kışlalara
..
Umutlarımız; defterlere düz bir çizgi çekmekti yada bir ev yapmak, üzerlerinde uçuşan martılar yada bulutlar...
Hayal gücümüz genişti bizim, rakamları hayvanlara benzetmek ve onları rakamlarla ifade etmek...
Çocukluğumuz; pamuk şekerdi, tasoydu, elden çıktığında dönen pervanelerdi
Şimdi,
Teknolojimi gelişti?
Yoksa alanımız mı daraldı?
..
Ev vela beni sevdinde
neden bana ümit verdinde
sonunda terkedip gittin
Bilsem seni sevmezdim
Kapılmazdım aşkına
Yanmazdım şimdi hicranına
..
kucağımda bir kedi
kafeste bir kuş
ürüyor yıldızların üstüne
gece kuduz
yalnızlığım karadeniz gibi huysuz
bu ev ki
ne gelen var ne giden
..
Saçlarını süpürge etmek ve merhametli olmanın anlamını kavradığım zaman henüz sekiz yaşındaydım. Annemin hayata tutunmak için verdiği mücadele herkes tarafından takdir edilir,
örnek gösterildi. Çamlıcaya gittiği ev temizliğinde, işini hafifletince biraz mola verir, bakkala yaptırdığımız ekmek arası tahin helvalar bize adeta ziyafet gibi gelirdi. Bayramlarda ziyaret için gittiğimiz, Karacaahmet mezarlığından E5'in kenarından evimize (Kuyubaşına) yürüyerek
dönmek zorunda olmamız yolumuzu bir hayli uzatıyordu. Ben ve ağabeyim evimize katkı sağlamak istiyorduk. Bunun en pratik yolu ise bizce bir şey alıp satmaktan geçiyordu. Evden
aldığımız tepsi ile birlikte Mandra caddesi olarak geçen cadde üzerindeki fırından aldığımız 20 adet simiti eve dönüş yolu üzerinde çocukluğun verdiği utangaçlık ve çekingenlikle satmaya çalışıyorduk. Sevim sokak diye hatırladığım sokaktan geçerken, akrabamız olan Suzan abla ve Leyla abla ile karşılaştık. Bizden tepsi içerisindeki simitlerin hepsini satın alarak, daha fazla dolaşımımızı istememişlerdi. Hatta aldıkları simitlerin bir kısmını bize geri vererek, anneniz çay demler sizde yersiniz diye tembihlemişlerdi. Suzan abla ve Leyla abla'ya İnsanlıkları için teşekkür ediyoruz.
..
Bazen düşünüyorum.Düşünüyorum insanoğlunun ne kadar aciz ne kadar nankör olduğunu.Herkes ihtiyacı olanı ister.Kimimiz para,kimimiz araba,kimimiz ev,kimimiz ailesinin mutluluğunu,kimimiz derslerinde başarılı olabilmek,kimimiz ise sağlık ister.Herkes istediğini isteyebilir.Bunları kimden istiyoruz? Allah`tan istiyoruz.Peki bu istediklerimizin olabilmesi için bir çaba, bir gayret gösteriyor muyuz? Ne yapıyoruz dualarımızın kabul edilmesi için? Namaz kılıyor muyuz? Oruç tutuyor muyuz? Zekat veriyor muyuz? Yardıma muhtaçlara yardım ediyor muyuz? İnsanların kargaşa içinde olduğu bir anda oradan uzaklaşıyor muyuz yoksa elimizden geldiğince yardım elimizi mi uzatıyoruz? Her insanı yaradandan ötürü seviyor muyuz? En önemlisi de Allah`ı sürekli zikrediyor muyuz? O sürekli çarpan kalbimiz her çarptığı anda Allah diyor mu? Dilimiz Allah diyerek ne kadar ıslak kalıyor? Ve bu sorular gibi binlercesi...
Asıl önemli olan ise tamam o kadar şey istiyoruz.Ama neden istediğimizden istediğimizi istemiyoruz? Neden dua ederken `Allah`ım ben seni istiyorum.Senin benimle beraber olmanı istiyorum.`diyemiyoruz? `Allah`ım sana ulaşmak istiyorum.`diyemiyoruz? Biraz önce herkes ihtiyacı olanı ister demiştik.Aklımıza şöyle bir soru geliyor:Bizim Allah`a,yüce olan yaratıcımıza,ihtiyacımız yok mu? Haşa,olmaz olur mu.Bizi yaratana ihtiyacımız o kadar çok ki.Herkes sevdiği insanın yanında olmasını ister.Peki biz Allah`ı sevmiyormuyuz ki onu istemiyoruz? Tabi ki seviyoruz,tabi ki istiyoruz.O zaman sevdiğimizi ve istediğimizi gösterelim.
Dualarımızda ancak Allah`ı isteyerek,ona kavuşmayı dileyerek dünya ve ahirette sonsuz mutluluğa ulaşabiliriz.Herkesin dualarında `Allah`ım sana ulaşmak istiyorum.` diyebilmesi dileğimle.Allah`ın rahmeti üzerinize olsun.
..
Apollo 11'in içindeki astronotlardan Neil Armstrong ve Edwin Aldrin 20 Temmuz'da Eagle adlı Ay Örümceği'ne geçtiler ve 21 Temmuz'da sabahın erken saatlerinde Ay'a ayak bastılar.
Bedriye ablam Değirmenci Uşağı köyünde diye, bizim de fındık'a yaylaya çıkıkışımızın ikinci yılıydı. Bir Önceki Yıl Terzi Dedegil de vardı. Babamın alavçık dediği, çadır ve çardak karşımı iki ev mekanda iki aile güzel bir komşulukla yaylamıştık. Terzi Dede ekonomik sıkıntı nedeniyle bu seen gelememiş bende çok sevdiğim Kâmil'in arkadaşlığından bu sene mahrum kalmıştım. Bir gün rüyamda, uzun bir merdevenle aya çıkmış,........................................3 çocuk ve sonra onların mezarlarını görmüştüm.
2 yada üç gün sonra radyodan aya çıkıldığını dinlemiştim.
ve dediği mekan
..
Her karşılaşmamızda güzel diyorsun
ve de pişmiş kelle gibisin...
anlamadım..
Araba mı, ev mi, Ayşe mi güzel
yoksa,
yoksa cebimdeki mi?
..
Madem bu Dünya da misafiriz
Ev sahibi kim?
Her yerde onu görüyorsaniz
Misafire felaketleri reva gören kim?
LM.28.09.2008
..
İncirler değmese de çiçek doluymuş ağaçlar. Kelebekler uçuyor, kuşlar ötüyor, ilkbahar tüm ihtişamıyla gösteriyormuş yüzünü. Geceler serin olsa da pek bir sıcakmış gündüzler. Kelimelerin içi içine sığmıyor, birbirlerine aşık olanlar ise el ele geziyorlarmış aşk diyarında. Bu diyar evleriymiş onların.
Fakat bir B varmış ki aralarında, aşk diyarına girmesi orada yaşaması yasakmış. Çünkü sevgilisi yokmuş B'nin, bu diyarda yalnızlar yaşayamazmış.
B bir gün yalnızlar diyarında gezerken K'yi görmüş. Gözleri gök mavisi, saçları altın sarısı güzel mi güzel bir kızmış K; bir yürüse güller açarmış bastığı heryerde. B, boyuna posuna, yürüyüşüne endamına tutulmuş K'nin, aynı şekilde K'de hoşlanmış B'den. Arkadaş olmuşlar...
Zaman geçmiş iki kelime sevmişler birbirlerini ve sığmaz olmuşlr yalnızlar diyarına. İki sevgili Tutku ırmağının kıyısında otururken birgün, Aşk perisi çıkmış birden karşılarına.
..
Zirveye çıktıysak..
Ev kurmak için..
Ya da insanlara tepeden bakmak için DEĞİL..
Biraz olsun gözlerimizi kapatıp rüzgarı tenimizde hissetmek için çıktık..
***(Öylesine Sevmek) ..
..
saatin kaç olduğunun bir önemi yok,
sen istediğin zaman hayatımın içine ediyorsun,
vücudumda taşısamda kalp denen harabe evi,
ev sahibi sensin,ben sefil kiracı,herşey senin üstüne kayıtlı,
bana da her seferinde halt yemek düşüyor...
..
Prensesler yaşarlar, melekler uçarlar, güzeller gün gelir çirkin olurlar.
Hayat kısadır, Aşk yalandır, hevesler bir gün nefes gibi yok olurlar.
Prenses değilsin,yaşayamayacak kadar farklısın, sanki gökyüzüsün olmazsan göremiyorum.Melek degilsin uçmaz mutluluktan uçurursun, sanki cennetsin binlercesine ev sahibisin.Güzel,güzelde ne kelime gözlerinde milyonlarca güzel seç begen, bak gözlerinin kahvesine eşsizliğine sonsuzluğuna, bakışların anlamlılığına. Hayat desem nefesimde bile pislik, nefes hayat parçası, oysa sen cennetin en temiz nehirlerinden gelmiş en eşsiz hayallerden çıkmış inanılmaz bir baharsın. Aşk desem sadece saçlarına işler, yüreğini katamam aşkımın içine, çünkü yüreğin ÖYLE Sevgi dolu , aşk yalan sevgi sonsuz.
heves te nefeste hepsi anlamsız kelimeler, adı üstünde kelimeler, sense yüreklerin alamayacağı kadar kusursuz anlamlı bir sevgisin, benim sonsuz sevgim hayallerimin ışığı, aydınlıklarımın parlak noktası, umutlarımın yeşerip kocaman büyüdüğü yersin, ölüpte gittiğim cennetsin GÜZELLER GÜZELİM.
..
Gel sevgilim,
seninle ev düzelim,
çeyizlerini serelim,
aşkımız için sevelim,
buna da hayır dersen,
ayrılalım güzelim! ..
..
T a n r ı n n ı n İ n s a n d a k i Ev r im i
Mutlak tanrının evrime ihtiyacı yok
Ama bizim gibi dar kafalı dindarların
Algıladığı tanrının kıyamete kadar
Evrim geçirmeye ihtiyacı var
..
Tuğladan ev istemem
Bir çatı altında,
Olasakta olur
Kalbini ev yap bana
Kollarında başkası olsa bile.
Çiçeğim gönlünde kalsın
..
Kardeş sevgisi diye bir şey var
Her yer kapan her yer dar...
Kardeşim var, ev içinde düşman
Dışarıda sevgisi kelmelerle anlatılamayan...
Kardeş sevgisi var benim içimde yanan
..
Kağıt bitmesin diye
Son yazdıgım cumleyı yazdıkca siliyorum
Hayatı oyalama oyunundan sıkılınca
Golgeli bir sokakta eski bir ev benzeri
Taş taş sökulecegim….
..