Bir ruh gördüm iki göz odası olan
Biri bana tahsis birisi kendi hayatı olan
Dar bir koridordan geçilen ferah bir salon
Balkonunda eşsiz manzara söylentisi olan
Duvarlarına dokununca içi nemli
Balkonuna ayak basınca taşları sıcak
..
Kar garibanın parkasına düşer
Kimin umurunda ulan
Gariban kara düşer
Kimin umurunda ulan
Ne ekmeği var yemeye
Ne ev var, ev demeye
..
İnsan Vardır Bayramı SabırSızLıkLa BekLeyen
İnsan Vardır Bayramı hiç sevmeyen
Bayramı SevenLerinin Sevmek İçin Bir NedenLeri var
Anneleri BabaLarı Var
OturdukLarı YattıkLarı Bir Ev Var
IsındıkLarı Bir Soba Var
Ya Bayramı SevmeyenLer Neden Sevmiyor
..
254.
Ara sıra herkesten kaçıp gittiğim köhne bir meyhane var. Adı Halit Baba. Orada yetmişli yaşlarda bir amcayla tanışmıştım. Tam otuz yıldır hiç ara vermeden her akşam içiyormuş. Öncesindeyse ağzına bile sürmemiş hiç. Laf lafı açtı sordum, amca ne oldu da içmeye başladın diye. Tam otuz yıl önce karısı bunu bırakıp başka bir adamla kaçmış. Amca da o gün bir ufak rakı alıp içmeye başlamış, sonra da hiç bırakmamış. Çok mu seviyordun amca dedim. Yok be evlat dedi, siktir olup gitmiş kadının nesini seveceğim. Ee dedim o zaman, niye böyle oldu? Çok alışmıştım evlat dedi, öyle gidiverince o ev bomboş kaldı..
Gerisini getirmedi amca, ama ben tahmin ettim. Amca o kadar alışmıştı ki alışmış olmaya, birdenbire yapayalnız kalınca ne yapacağını bilememiş muhtemelen. Ve yeni bir insana alışıp tekrar aynı şeyi yaşamaktan da korktuğu için başka bir alışkanlık yaratmış kendine. Kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık. En azından parası olduğu sürece kendisini hiç terk etmeyecek bir alışkanlık..
..
221.
Yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi..
Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. Bok yesin her şey değişir diyen filozof. Ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. Sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz..
Bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? O kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize..
..
ulan bir suçlu kadermi be,
yokmu bizim hiç kabehatimiz,sütten çıkma ak kaşıkmı olduk? başımıza gelelenler için neden sürekli günah keçileri yaratıyoruz yada yaratma ihtiyacı hissediyoruz.neden aynalarda ki suratın biz oldugumuza inanmıyoruz...neden cesaret edipte'bunu ben yaptım' diyemiyoruz...hayatımızda ki kötüleri neden hiç unutamıyoruz! neden iyiden daha fazla konuşulur ve neden üzerinde daha fazla durulur,neden hep acıya katık ederiz...acaba üzülmek mutlu olmaktan dahamı kolayımıza geliyor...işin en acı tarafıda ney biliyormusunuz? bunu bile bile ve isteyerek yapmamız.
ve en kolayını yapıp 'kaderim böyleymiş' dememiz...biz aklımızla mantıgımız arasında,kendimize döküyoruz timsah gözyaşlarımızı...refüze oluyor sonra dolu dolu yaşamak istedigimiz hayat...ve sonra günah keçilerini aramaya çıkıyoruz.bu hayatın sorumlusunu bu yaşanılanın suçlusu ilan edıyoruz sonra rahatlıyoruz işte'sensin bunların sorumlusu suçlusu sensin' deyip birilerine, devam ediyoruz kaçak yaşamaya.....kaçak bir hayatta kaçak mutlulukların sahibi ve kaçak umutlara ev sahipligi, hükmü olmayan işlenmeye hazır suç teşvikiyle...
9112008
..
Mesela bir sokak düşün,
Sonunda bir ev,
Evin içinde duvarları çatlaklarla dolu bir oda,
Kül tablasında hala yanan bir sigara ve hiç olmadığı kadar sıcak bir yatak...
Ah şu kadınlar her mevsim yaz...
An itibariyle Peyami Beyoğlu
..
Bir evim olmalıydı doğada,
denize karşı.
Ağaçtan bir ev
kuşlar gibi yaşamalıydım
prangasız ve özgür
Halit Özdüzen
..
Dayısı,Orhanında tahmin ettiği gibi sadece yeğenlerini görmeye onlarla hasret gidermeye gelmemişti,zaten yarım ağız konuşmalarından öyle çokta aman aman bir hasret çekmediği belli oluyordu.Yemek masasından kalkıp çaylarını yudumlarken beş on dakika Erzurumdaki diğer akrabalarının durumlarından bahsetmiş sonra lafı öyle böyle Orhanın annesine,amcasının bıraktığı tarlaya getirmişti.Evet Orhanın annesine amcasından bir tarla bırakılmıştı ve bunu tam dokuz yıl gizlemişlerdi.Çok zor olmamıştı gizlemeleri,çünki Orhanın annesi öleli yedi yıl olmuştu,ve zaten mirasta kendisi ölmeden iki yıl önce bırakılmıştı.Tarlanın bir kısmına dayısının çocukları bir ahır yapmışlar,bir ev kondurmuşlar,kalan kısmınada patates ekmişlerdi.Şimdi yaklaşık yedi sekiz yıldır ekilip,biçilen,içinde hayvan beslenen bu arazinin tapusu verilecekti,ve tapu doğal olarak arazinin resmi sahibini arıyordu.Tabii bu durumda Orhanın dayısı,ve çocukları annesinin mirasçıları olarak Orhan ve ağabeylerinden vekalet almak istiyorlardı.Yani nasılsa siz artık gelip orda oturmazsınız.çorak tarla parada etmiyor en iyisi bize verin vekaleti,düzenimiz bozulmasın,diyorlardı.Dayısı bunun için gelmişti,Rahatsızlığı yüzüne vuran Orhana sanki Erzuruma gitmesinden bir sıkıntısı varmış gibi bir ses tonuyla
--Yeğenim taa oraya gelmene gerek yok.Gidah yarın burda notere,bene umumi vecaleti ver,ben şahmettinin üstüne yapim tarlayi.Haa ama ağabeyincilde razi olacah,onlari sen razi edersin daa.
Orhan uyuz olmuştu bikere ve terslik yapmak istiyordu
--Dayı iyide ben tarlamı niye size veriyorum.gelip satarım,üçbeş kuruş eder heralde,dükkanımın çapını büyültürüm
--Oğul hayhay para etsede satsan,para etmirki,çoh çoh igirmi milyar verürler.Ben verim sene para.
--Niye kaçyıldır haber vermedin,ben hastanelere para yetiştircem diye dilenci oldum.Satar anamı baktırırdım.
--Ne bilimki Yaşar oğarten heste.Demadızkı
..
geçtim nedamet sokağından
bulutlar yerle bir
ıpıslak yolları
eflatun ve kaygan
sağımda solumda ölülerin evleri
bomboş bazıları
şu mavi pencereli görkfmli boş ev
..
Bir ev hayalimde balkon kenarında sardunyalar
Her sabah günaydın dercesine yüzüme gülümser
Tahta sandalye her zaman ki yerinde, senin oturmanı bekler
Deniz ötelerde güneş merhaba derken sabaha
Ağzında sigaran elinde oltan ağlara takılmış bakışların
Günaydın günaydın balıkçı hadi yine rastgele
Yeşile çalan gözlerine düşmüş yakamozlar
..
gülüşün sobada köz
duvarda resim
aynada cisim...
hasretin uzak yolar
karlı dağlar
aşılmaz patikalar...
..
Ay gibi parlaktı yüzü
Yaşamı mum ışığı
Canı sıkıldığında koşardı coşkuya,
Alırdı espriyi koynuna
İstanbul, 2 Aralık 2007
Saat:19.17-Ev
..
Bazı kadınlar var şiir beklerler sonbaharlarda;
bazıları ağırlıklarınca altın, ev, bark/
Leyla gibiler yani, Aslı gibiler şiir bekleyenler,
Mecnun, Kerem olasın gelir/
Bir merdiven koysam dersin göğe kelimelerden,
yıldız olsun parlasınlar; kollarda bileziklere, boyunlarda gerdanlıklara…
..
Söktüm attım kapı zilini
Deli ediyor bu ses beni
Ya market çırağı
Ya ev sahibi
Deli oluyorum deli
Söktüm attım kapı zilini
..
Bir martini isterim.
En çok iki tane.
Altındayım masanın üçten sonra,
Ev sahibinin dörtten sonra.
Dorothy Parker (1893-1967, ABD)
..
Aşk iki başlı bir dev
Biri senin başın biri benim,
Gel artık güzelim
Arayalım seninle birlikte
Başımızı sokacak ev...
..
'Fast food'*u henüz tanımamış,
'Fiks menu'* dönemini kapamış,
'à la carte'* aşkları yaşamaya başlamış
Kart horoza
Ev yemeği lezzetini sunan eller gagalanır... :-)
..
Yıllar önce sürgün edildim annemin kucağından. Bebektim ağlıyordum. Ağlamalarım konuşmalarımdı. Duymadılar sesimi. Anlamadılar ağlattılar. O zamanlar öğrenmiştim sürgünün acısını. Büyüdükçe büyümüştü sürgün de benimle beraber. Başka sürgünleri de peşine takarak. Yıllar olmuştu sürgüne çıkalı. Unutmuştum artık sıla neresi. Sürgün yürüyüşlerimden birinde neresi olduğunu bilmediğim bir yerdeydi bedenim. Uzun uzun baktım neresi olduğu bende meçhul yere. Sebepsiz susuşlara gebeydi dilim. Tanıdığım bir bakış karşıladı beni. Sesi yabancı, yüzü yarı aşina, sesi tanıdık bu kadın tuttu ellerimi. Unutulmuş bir şey vardı ellerinde bana teslim etmek istediği. İlk kez yanmıştı ellerim. Ama canımı acıtmıyordu bu yangın. Oysa yıllarca bana yanmak acı verir demişlerdi. Oysa ben şimdi acıdan çok adını hiç bilmediğim bir duyguya doğru yolculuktaydım. Öyle bir dalmıştım ki tanıdık bakışlara. Bir anda yer değiştirmiştim, neresiydi burası hiç bilmeyecektim. Dolaşmaya koyuldum avuçlarımdaki ısıyla. Hiç tanımadığım renklere ev sahipliği yapıyordu burası. Oysa ben sadece siyah ve bekli de arada bir gri olur hayat sanıyordum. Oysa ne çok yanılgıdaymışım. Ben her şeyi bilirdim ya. Peki, şimdi ne oluyordu da bildiklerimin aslında hiçbir şey bilmediğim olduğunu görüyordum. Sıcaklık bazen yakmazmış. Aksine ısıtırmış yüreği. Renk dediğin bir siyah bir gri değilmiş. Beyaz olurmuş, kırmızı bakar, pembe severmiş insan bazen
Tarih: 27.07.2009
Saat: 14:28
..
Onunla şenlenir coşar her ev
Onunla mutlu olur ebeveynler
O dur sevgiyi öğreten insana
O dur anaların canı, babaların cananı
Önce cenin bir kan pıhtısı
O dur geleceğin insanı.
..