O gün hiç bitmesin istemiştim çünkü içimden bir ses böylesi bir günün tekrarının çok uzaklarda olduğunu söylüyordu,biliyordum özlemlerin dağlar kadar artacağını ve sana ulaşamayacağımı, biliyordum ters bir şeylerin olacağını ama yinede kötünün iyisi bize sunuldu ve birbirimizi üç koca yıl görememek düştü payımıza.
O gün içimden seni, yüreklerimizin birbirimizin yüreklerinde hapis olduğu gibi kollarımın arasına hapsetmek geldi ve öyle sarılmıştık ki birbirimize yollar kadar uzaklık yıllar kadar hasretliği tüketiyorduk bir avazda bir güç bizi ittikçe itiyordu kenetlendikçe kenetleniyorduk.
Sen kekik kokulu dağları,bağ bozumlarından üzüm kokularını bana karlı buzlu erciyesin serinliğini getirmiştin kavurucu yaz sıcağında, ben sana istanbulu sunuyordum, boğazın iyot kokusunu ve ruhum bütün cüretkarlığıyla veriyordu hasretin gözlerimi gözlerinden yüreğine.
Gözlerine baktım işte dedim, benim hasretim bal rengi gözler, güneşin altında yeşil gölgede bal rengi sevgi bakışlı gözler, bana hasret bana tutkun gözler.
Kaç saat ayrılmadı ellerimiz kaç saat sessizce oturup da asırlık hasretimizi anlattık yüreklerimize.Maçka da güneş üzerimize battı ve gece istanbulun lacivert akşamlarıyla üzerimize çöktü. İstanbul sustu bizi seyretti gelen geçen her kez bizi seyretti biz gözlerimizle seviştik lacivert gecelerde asırlık arzularımızı hasretimizi savurduk caddelere.
Gitme ne olur gitme beni buralarda bırakma derken benim payıma kalmak seninkine gitmeler düşüyordu ikimizde biliyorduk, en çok da ben.
Öyle bir delilik geliyor ki aklıma
Uğursuza, vefasıza, halden bilmeze inat
Kendimi yakmak geliyor içimden bir meydanda
Ama sana kıyamıyorum engelsin deliliklerime
İçimdeki canda damarımdaki kandasın
Nasıl kıyarım bal rengi gözlerine
Öyle bir an geliyor ki
Sanki yanımdasın, hissediyorum
Sanki
Değiyor elin tenime
Ve olanlar oluyor
Cenk düşüyor yüreğime
Bırakın beni ne olur geçmişimle başbaşa
Olmayacak gelecekleri vadetmeyin
Bırakın ellerimi tutmayı
Bağlamayın yüreğimi sevginizle
Denizlerin dalgalarına bırakın
Ben seni sevdim
Hemde çok
Çokların çoku nasıl olursa
İşte öyle sevdim
Ben seni sevdim akıllı gibi değil deliler gibi
Deli gibi sevmenin tadına vardım seninle
Bir sensizlik biçildi bana
Birde biçilecek sensiz ölümümde kefenim
Hangisi reva bana anlamadım yaşarken
Ne göğün kırılgan mavisinde kuş olmak istedim
Nede mavi derin okyanuslarda yunus balığı
Uçuk kaçık heveslerimde olmadı hayattan
Bu gece karanlık indi gözlerim gece doldu
Bu gece yaz bitti yeri göğü inleterek
Yağmur yağıyor inadına hazin
İstanbul ağlıyor, ben ağlıyorum
Çünkü, sen uzaklardasın
Kupkuru topraklara akan bir suydun sen
Hiç düşünmedim çektim seni içime
Damarlarım seni tanıdı,kanım seninle harmanlandı
Tenim seninle canlandı,yüreyim seninle anlamlandı
Nasıl oldu anlamadık aktık birbirimize
İki sevdalı...
Bir gece sessizce kaçmışlar uzaklara
Issız tepelerin kuytu doruklarında
Titrek, ürkek,mahçup hiç dokunmadan sevişmişler
Sonra gece kararmış alabildiğince
Yaşam yüce yaratıcı tarafından bize sadece bir kere sunulmuş en açık en güzel ve en mukaddes armağandır.
Ama insan oğlu sadece bir kere sahip olabileceği bu mukaddes armağanı öylesine acımasız ve hoyratça kullanıyor ki sonuna geldiğinde elinde kalanlar sadece koskocaman pişmanlıklar denizinden başka bir şey olmuyor.
Çocukluk yaşlarımızda anne baba içgüdüselliği ile bir iki renkli oyuncaklar, legolar, robot adamlar ellerimize tutuşturuluyor sonrasında daha onların renklerinin ve avuçlarımızda hissetmelerimizin tadına varamadan çekip alıyorlar ve bir süreç başlıyor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!