Esin Ege Şiirleri - Şair Esin Ege

Esin Ege

Gece susuyorsa böyle ansızın, bir kadın çığlık atıyorsa
Bir yürek yanmaktadır derinden
Deyme sevdalılar şarap kokuyorsa keskin
Aşk ayağa düşmekte eyvahh

Ben günlerdir doğuramıyorsam hasretini

Devamını Oku
Esin Ege

Haydarpaşa garında seni bekliyor olsam
Yılların bitmeyen yorgunluğu omuzlarımda
Son kozlarını oynayan bir savaşçı gibi
Bir haber uçursam sana gizli
Kuş ağzında tertemiz kanat çırpsa etrafında
Avuçlarımda buruşmuş iki bilet

Devamını Oku
Esin Ege

Çocukluk yaşlarımdan beri bazı ailelere imrenmişimdir. Bu imrenmelerimin hepsi manevi yöndendir, aksi halde kimsenin maddi sahip oldukları beni hiç ilgilendirmemiştir çünkü ben bir gönül insanıyım. Bu yaşıma kadar imrendiğim bütün ailelerin ortak özellikleri hep annesi babası genç ve sağlıklı olanlardır. Yaşlı ve sağlıklı insanlarada imrendim, ama onlarada annem ve babam adına imrenmelerdi. Keşke benim annem ve babamda böyle genç olsalar ve böyle sağlıklı olsalar, daha uzun yıllar bir arada yaşayabilsek diye isteklerim oldu. Ben hiç bir zaman annem ve babamla uzun yürüyüşler yapamadım, sinemaya gidemedim, bir müzeyi yada bir sarayı gezerken onlarla aynı zevki paylaşamadım,doğru dürüst alış veriş yapamadım, yazın denize beraber giremedik ve hiç doğurmadığım halde doğanın bana verdiği anne iç güdüleri ile ben hep onlara zarar gelmesinden korktum, onları uzun yıllar korudum kolladım. Elbette beni onlar büyüttü, dış dünyanın kötülüklerine karşı beni onlar korudu, erdemli ve ahlaklı olmamı sağladılar,eğriyi doğruyu insan olmanın gereklerini hamuruma onlar kattılar ve ne mutlu ki ben onların eseriyim ama bunların hiç birini hatırlamıyorum. Sanki ben hiç çocuk olmadım hep büyüktüm ve onlar hep yaşlıydı.. Çünkü ben ileri yaşlarda sahip olunmuş bir çocuk olarak anne ve babamla aramda küçümsenmeyecek bir yaş farkı var. Babam son zamanlarında yanında bizden biri olmadan sokağa çıkamazdı. Belki çıkardı da biz sokağın hareketliliğine emanet edemezdik onu. Annemide yanlız sokağa çıkartmıyoruz. Ama çok isterdim annem tek başına çarşıya çıksın bize birşeyler alsın getirsin tıpkı eski günlerde olduğu gibi. Ama bizler anne ve babamızla toplumsal görevlerimizi çok dan değiştirdik. Eskiden caddeden karşıdan karşıya geçerken annem benim elimi tutardı, şimdi ben annemin elini tutuyorum. Belli bir zamandan sonra görevler değişiyor anneler çocuk çocuklar anne oluyorlarmış. Ve böylece zaman içersinde bu ve benzeri sebeplerden dolayı imrendiğim bütün ailelerin yani genç ve sağlıklı anne babaları bir şekilde zamansız hastalandı ve öldüler. Yada değişik sebeplerle dağıldılar ve kayıplar verdiler. Hepsi ya gençlerdi yada benim anne babamdan daha sağlıklı yaşlılardı. Aslında genç veya yaşlı farketmez her ölüm zamansızdır. Otuzlu yaşları sürerken bende artık herşeyin farkına iyice vardım. İnsan belli bir olgunluğa ancak bu yaşlarda geliyormuş ve gelincede karekteri, beklentileri, hayata bakış açıcı herşeyi iyice oturuyormuş. Ve şimdi bakıyorum aslında bu imrendiğim hayatlardan aldığım derslerin olgunlaştırdığı insanım ben. Başkalarının acılarını hayatımdan soyutlayamadım, kendi acımmış gibi yaşayarak onlarla beraber onları anlayarak ağladım ve yaradılış gereği ölümünde doğmak kadar doğal olduğunu anlayarak olgunlaştım. Elbette şimdi hiçbir hayatı imrenmiyorum. Annem yine yaşlı üstelik oğlum gibi kolladığım babamı da yeni kaybettim bütün bunlara rağmen en güzel hayat bana sunulan hayatmış bunu anladım. Ve elimdekilere daha bir canla sarıldım.
Çocukluk yıllarımdan beri imrendiğim keşke benim hayatımda böyle olsa, annem babam benimde genç olsa, sağlıklı olsalar diye kadere sitem ettiğim hayatım aslında en güzeliymiş. Hiçbir canlının kaderinde sürekli mutluluk ve sürekli göz yaşı olmazmış bunu da anladım. Ağlatırsa mevlam bir gün mutlaka güldürüyormuş. Büyük sıkıntılardan sonra mutlaka ama mutlaka insan feraha çıkıyormuş. Ve her gecenin gerçekten aydınlık bir sabahı mutlaka varmış. Her çalınan kapıdan peşinsıra mucizeler çıkabiliyormuş.Ve hayatında hep mutlu olacağını zannedenler bir gün ağlayabiliyormuş. Hiç bir şey bizim istediğimiz ve planladığımız gibi olmuyor. Bütün uğraşların, bütün mücadelelerin sonunda anlıyorsun ki hayat kendi planlarını yeri ve zamanı gelince istesek de istemesekte bize uygulatıyor hepsi bu kadar basitmiş işte.
Bende büyük acılar çektim büyük bir kayıp verdim, uzun zaman diplerde gezdim,ve şimdi o şarkıda söylendiği gibi herkes beni hasta biliyor, yastayım oysa kimseler bilmiyor diyorsam da biliyorum ki bunlar hayatın önüne geçilmez getirileriymiş. Ve anladım ki her şeye rağmen en güzel hayat en kutsal ve değerli hayat bizim sahip olduğumuz kendi hayatımız. Bunun için sonsuz kere şükrediyorum Tanrıma, bana böylesi bir hayat verdiği için ve herkese vermesi için.

Devamını Oku
Esin Ege

Ben çok uzaklara gidiyorum
Aranmazlara, sorulmazlara,uğranmazlara
Bulunmaz diyarlara gidiyorum bir başıma
Ben çok uzaklara gidiyorum

Ben bir sevda uğruna gidiyorum uzaklara

Devamını Oku
Esin Ege

İnsanlık tarihi kadar eski dememden kasıt sömürgecilik döneminde Afrika kıtasından Amerika ve Avrupa ya köle ticareti adı altında başlayan göç bu gün sadece şekli ve içeriği değişmiş olsa da göç yüzyıllar da geçse özde anlamını yitirmemiş ve göçmenleri göç ettikleri ülkelerde yabancı bir anlamda da sığınmacı tiplemesinden uzaklaştıramamıştır.
Önce emek sonra beyin göçü veren ülkelerin ekonomilerine kısaca her alanda gelişmişlik düzeylerine bakacak olursak gelişmeleri göç alan ülkelerin ekonomilerinden geride kalmıştır. Durum böyle iken beyin ve emek gücüne dur diyememişlerdir. Emek göçünün büyük dalgalar halinde yaşandığı altmışlı yılları bizzat yaşamadığım büyüklerimizden ve yazılı kaynaklardan incelediğim üzere bir furya halinde başlayan emek göçü kendi yağınla kavrulan Türk toplumun tam ortasına öyle bir düşmüş ki belki önüne geçilmek istense de dev dalgalar halinde büyümüş ve kar topunun yuvarlanması ile dev bir çığa dönüşmesi şeklinde olmuştur. O dönemde her kez için göç tek çare olmuş ve hızla büyük yığınlara ulaşarak kısa zamanda Türkiye ‘ nin tüm illerine yayılmıştır.
İlk giden kitleler yabancı ülkelerde en zor ve en çetin şartları olan hatta o ülkenin insanlarının yapmasına razı olunmayan işleri yapmışlardır. Yapmak zorunda bırakılmışlardır çünkü bir kere ev köy mal mülk satılmış ve yaban ellere gidilmiş dönülmek olmaz dönülürse köyde ki eş dost akrabaya alay konusu olmak vardı bu şartlarda başa gelen her şeye boyun eğildi ve göçün acımasız şartları ve getirileri sineye çekilerek yabanda yeni hayatlar kuruldu. İlk giden gruplar kendi örf ve adetleriyle uzun yıllar yaşadılar bir kısım kesin dönüş yaptılar halen kalanlar ve halen hayatta olanlarda yine kendi örf ve adetlerini devam ettiriyorlar ama ilk günlerdeki yaşadıkları da hatırlamak bile istemiyorlar. Onlardan ve yabanda doğan ilk yeni kuşak ebeveynleri gibi örf ve adetlere bağlı olamadılar ama tam olarak da dışlayamadılar. Çünkü bambaşka bir dünyada bambaşka bir örf ve adetin içinde sadece anlatılarak bir şeyler verilmek istendi.
Bu ilk yabanda doğan nesil belki en zorunu yaşadı. Çünkü sadece evde anne babadan anlatılanları dinlediler; adetleri, gelenekleri, dinlerini hep ebeveynler anlattı ve onlardan sadece böyle olunması istendi. O dönemlerde kitle iletişim araçlarından en etkilisi olan tv uydu yayınları yoktu. Bu çocuklar evlerde hep bunları dinlediler oysa sokağa çıktıklarında gördükleri hayatlar adetler gelenekler ve din bambaşkaydı,sonuç da iki toplum iki kültür iki din iki millet iki vatan arasına sıkışıp kaldılar.
Ben bu grubu göç den en kötü etkilenen grup diyorum çünkü doğru yada yanlış insanın bir taraf da olması farklıdır doğru yada yanlışın tam ortasında olması bambaşkadır.
İşin en entresan tarafı birinci kuşak doğan Türkler, Avrupa ülkelerinin hiçbir zaman hedefi olmadı. O dönemlerde Türk milletini tam olarak algılamayan Avrupa bizlere sadece emekçi gözüyle baktı,ne tam sahip çıktı ne tam ilgisiz kaldı onların amacı ilk doğan grubun çocukları yani ikinci kuşak gurbetçiler olarak tayin edildi. Çünkü sonuçta bu grup bir şekilde Türk kültür ve tarihine dinine çok da uzak değildi, içtiği suda, yediği ekmekte,ruhunun derinliklerinde Türk topraklarının parçaları vardı ve bu grubu asimile etmek zor olacaktı. Bırakın bildikleri gibi yaşasınlar mantığını güttüler ve yakın tarih de gelecek olan ikinci kuşağa kucaklarını sonuna kadar açtılar,sebep ise iki toplum arasında sıkışmış insanlar bu çocuklara hiçbir şey veremeyecek ve bu çocuklar Avrupa ruhuna çok daha çabuk asimile edilecekti. Uzan vadeye yayılmış ama kalıcı ve etkili bir yöntemdi bu.

Devamını Oku
Esin Ege

Seni yüreğime aldım
Sustum kimselere demedim
En büyük en mahrem sırrım oldun
Yüreğimden çıkıp gidersin sandım sonra
Korktum felaketim oldu bu bekleyişler
Yavaş yavaş damarlarımın içine kattım seni

Devamını Oku
Esin Ege

Senden önce ağladım
Gece şahidimdir yıldızlar şahidimdir dinlediler beni
İnsanlar ağladılar sonra
Kaderlerine, geçmişlerine, geleceklerine,yitirdiklerine

Kuşlar ağladılar ardından kimsesizliklerine

Devamını Oku
Esin Ege

Anneme söylemeyin beni gördüğünüzü
Hele hiç söylemeyin perişanlığımı
Gözümdeki yaşları,yüzümdeki çizgileri
Ak düşmüş boyasız saçlarımı söylemeyin

O beni hep bahardaki kızı bilsin

Devamını Oku
Esin Ege

Gözlerinin ardında gizliydi güzellikler
Daha yüreğini hiç tanımamışım hele
Hiçbir keşmekeşlik olmayan yaşamını
Bu kadar yalansız ve içten
Bu kadar sade ve net sunuşun varya

Devamını Oku
Esin Ege

Beni sevme istemem, böyle yapacaksan
Vurma yerden yere, yakma canımı
Birde göz pınarlarımı ıslatma
Ben herkezden vazgeçtim
Beni sen ağlatma bu bana yeter

Devamını Oku