Yine yakarıyor gözlerime; kalbim bu akşam
Damla! Günlerce, asırlarca sürse de damla!
Damla ki dolsun hasret denizim,
Damla ki soğusun yüreğimin yokluk ateşi.
Hatırlar mısın?
Şafak söküşleri eritir bu kenti
Çöker üstüne gri sabahlar
Altında kasvetiyle
Burjuvazi süzüşler yüksekte
Bin bir doğal rengiyle
Bir ülkeden geçiyorum, yoksul bir ülkeden
Sızarak sisli demir perdelerinden
Keder akmış esvabına, kızıl nehirlerinden
Görkemli çürümüşleriyle süslü lahitleri bekçili
Ve farklı bir tarih kokusu saçarlar etrafa
Gün, sessizliğin süpürüldüğü vakitte
Anılar zindan karası
Ve yeşilden yoksun artık
Şaha kalkacak az sonra
En firari hisler
Kaldırımlarsa yine mutat
Yürüyen tabiatı
Sevginin, bedenle ifade edilmesini arzular
Oysa en derinden sunulmuştur
İçindeki güzelliklere dair kalan son değerler
Sonra
Benliğine hâkim olur “anlaşılamıyorum” düşüncesi
Hiç düşündünüz mü ne düşünmek istediğinizi
Hiç bir şey düşünmediğinizi düşündüğünüzde
Erdal KESKİN
Bereketin vaktidir seher vakti
Kuşlar delice ötüşür bu vakitte
Çiçekler, bu vakitte tomurcuğa durur
Vakit, yol eylenir hakikate bu vakitte
Hakikat ki toprak ana
BELKİ
Belki bir gün
Bir ışıkla dirilirim
Bir tomur gibi
Güneş saçlı çocuklar gibi
Ey, hikâyelere son nokta koyan mezarcı,
Dönmese de devran gün geldiğinde, sen!
Nasırlı ellerinle tuttuğun günah küreğiyle,
Yapışacak değil miydin şu mahzun yakama!
Karşındayım!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!