Hasret hüzün dert derken
Acıyla yoğrulmuş
Ateş alev kor derken
Yanmışım kavrulmuşum
Düştün gönül haneme,
Gözlerim yollarda beklerken yari,
Yar dediğim güzel bana el olmuş.
Gel de gör aşkından kalan eseri,
Açtığın yaralar sarılmaz olmuş.
Ne haberin gelir nede bir sözün,
Gece gündüz boş ova da,
İş aradı halo dayı.
Yıllar yılı solucanda,
Diş aradı halo dayı.
İki dudak arasında,
Dedemden kalan hatıralar ve çocukluk yıllarıma ait bir çok anı canlanıyor hafizamda...
Bağda büyük cevizin dibinde oturduğumuz anlar, üzüm ve elma topladığımız günler,
birer birer geçiyor gözlerimin önünden...
En çok'ta dedemin anlattığı savaş anıları, düşüyor aklıma...
1900 doğumlu Mustafa oğlu Fayik...
Gidiyorum son defa dostlara sarılmadan,
Gidiyorum, nereye gittiğim sorulmadan!
Yorulmuş bir sevdayı ardımda bırakarak,
Gidiyorum bağrımı alev alev yakarak!
Sen gidersen eğer,
Vurur düşlerim en asi dalgalara
Kırılır kolum kanadım
Özlemin her dem içimde yanar
Kalmaz mecalim yüreğim kan ağlar
Gitme...
Küçücük bir çocuktum o zamanlar...
Baharın gelmesiyle birlikte, köyün karşı yamaçlarında bulunan yaz evine taşınır, sonbaharın bitimine kadar orda kalırdık.
Tek gözlü topraktan yapılmış,
küçücük bir evimiz, önünde göl,
gölün başında şeftali ağacı vardı.
Dedem, ninem, annem ve üç kardeş...
Gökse kızım, gül kokulum
Sevgi selim, sevinç tomurcuğum...
Gül aydınım. gün aydınım...
Pembeler giyer sevgi olursun...
Yeşiller giyer bahar, maviler giyer gökyüzü,
beyazlar giyer umut olursun...
Efsunlu gözlerinle, öyle bakma yüzüme
Ölürüm saçlarına, ölürüm dokunamam
Dilimin ucundasın yüreğimin içinde
Anlamıyorsun deme anlarım anlatamam
Sus... konuşma, öyle dur ortasında gecemin
Gözlerindir gördüğüm; dönüp nereye baksam.
Bu benim bahtımın suskun ervâhı için,
Yine sardı gökleri âhım feryâdım işte!
Uykusuz gecelerin yalnız sabahı için,
Bağrımı hicran ile yaktım dağladım işte!
Aklım beni, yüzüstü koyup gitmekten sanık,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!