Tut ellerimden Hızır.
Kız doğuran kavmin babası Musanın,
Ellerinden tuttuğun gibi tut.
Hikmetinden sual sormayacağıma dair,
Söz veriyorum sana Hızır.
Biliyorsun...
Ikrar verdim önünde, yiğit bir kere sever.
Gönlümün sultanısın, bilme canın sağolsun.
Başka bir güzel görmez, hep gül yüzünü över.
Yüreğime sığmadın, kalma canın sağolsun.
Bizde adet böyledir, sevdiğinden geçilmez.
Sevdim yağız atların koşularını...
Parlayan tüylerinden okşadım.
Büyüdüklerinde...
Yerinde duramayışlarını sevdim.
Ve öptüm,
Rüzgara karşı duran,
Büyüdü sevgiyle, açıldı dal dal.
Mutluluğa giden, yoldu tomurcuk.
Yürüdü güneşe, yüreği al al.
Toprağa düşünce, soldu tomurcuk.
O kadar nazikti, letafet ehli.
Tut ellerimden Hızır...
Anamdan öğrendiğim, ölümüne sevdanın,
Hasat vakti yakın....
Gidelim haydi illerine İbrahimin.
Uzanıp alacağım Azerin omuzundan,
Umulmadık bir zamanda çıkageldin
geçmişin tozlarını silkeledim ellerinde
savrulmuşluğun acısı yetmedi
Bir de buza kestin
beklemediğin ayazlarda
Suçlu bendim.
Önce güvercinleri vurdular gözlerinden.
Öptüğümde alnından, sen benim namusumdun.
Kimseler anlamadı, kuş dili sözlerinden.
Baktığımda yüzüne, sen benim namusumdun.
Filistinli çocuklar düşerken bir bir yere.
Pıhtılaşmaya yüztutmuş kan gibi,Kurumaya yüztutmuş yaramı kanattın yeniden.Kurşun yarası değil,gönül yarası değil,Çarpılacak kadar güzel de değilsin.Bana ait değil dediğin bedenin de hiç mi hiç ilgilendirmiyor beni.Toprağı parçalarcasına zorlayan,topraktan fışkırırcasına akmak isteyen bir pınar gibi yüreğimi kuşatan,yüreğimi daraltan,beni cehennem zebanileri gibi yakıp yakıp ta yeniden ete kemiğe büründüren,ve hiç bitirmeyen,Cılız bir mum alevi kadar da olsa umutla bıkmadan usanmadan bekletebilen,Kışın ortasında her renkten her türden gülleriyle baharı getirebilen,yazın en bunaltıcı sıcağında en onulmaz dondurucu soğuklara hapsedebilen,bütün sevdiklerimi tepeleyerek en öne geçebilen,Bir can,bir sevgili,bir yar,bir göçmen kızı gibi beklemediğim bir vakitte çıkagelebilen,Sevinçten gözyaşlarımı sel sel olup akıtabilen,bütün bir vucudumu zangır zangır titreten, ve geldiği gibi de kaybolup gidebilen,yunan tanrıları gibi beni cezalandırırcasına hasrete mahkum eden sen,kimsin, necisin,ruhmusun,bedenmisin,nerden gelir nereye gidersin,nesin sen...Tanımlayamıyorum.Nedir beni sana çeken.
Sindirmek istedim seni içime,veya senin içine sinmek istedim.Mümkün mü.Yine kaçıp gittin ellerimden.Geldiğin gibi beyaz bulutların üstünde kaybolup gittin.Ak kanatlı güvercinler misali.Anlayabilmeliyim seni aslında,anlatabilmeliyim kendimi.Böyle düşünmemelisin diyebilmeliyim,kavgalar yapabilmeliyim seninle.Diyemedim.Yine bir şiir gibi kaldın içimde.Tanımsız,kimliksiz ve meçhul.
Ah istanbul...Kimlere yar olmadın ki sen.Kimlerin yarine mekan olmadın ki.Ah İstanbul... kimlere mezar olmadın ki sen.Al bir parçamı da benim koy içine.Dağıt küllerimi Beyoğlundan başlayarak,yalnızlığa mahkum edilmiş arka sokakların üstüne.İstanbulun bedelini peydar peydar ödeyen sefil yaşamlar üstüne.Suskunluğa mahkum olunmuş insan yığınları,ve bu yığınların üstüne her gün bir kürek daha atan bu düzenin üstüne.Geçmişine sırt çeviren budalalığın ve arada kalmışlığın üstüne...
Gece soğuk, gece parmaklarımın ucunda
Amonyak püskürtüyor nefesim
Her üfleyişimde beyazlaştı dudaklarım.
Bir hıdır ellez şenliği sunmak isterken.
Yakınlaştı ölüm, buz tuttuk.
Sevgililer gününde sevilmeyi unuttuk
Hükümdar; kara kapitalizm.
Asıl adam; tutsak.
Kadın; hükümsüz.
Kadın; çaresiz.
Çocuklar; melankoli.
En büyük tanrı Zeus sa.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!